31.12.2010

Selülitten korunmanın doğal yöntemleri

Selülit, şişman-zayıf, genç-yaşlı tüm kadınların ortak sorunu. Bilinçli beslenme, egzersiz, ve masajla selülitlerle başa çıkmak mümkün.

30.12.2010

Çörek Otu ve Yağı Nasıl Kullanılır?



Gıda desteği olarak çörekotu yağı Tedavi amacıyla kullanılacak çörekotu yağının mutlaka soğuk presleme yöntemiyle elde edilmesi gerekmektedir. Değerli doymamış yağ asitlerinin zarar görmemesi için, çörekotu yağı ısıtılmamalıdır. Koyu kahve rengindeki yağ, koyu renkli şişelerde, karanlık ve serin yerlerde muhafaza edilmeli, taze ve bozulmamış olmalıdır.
Uçucu yağların uzun süre ağız yolundan kullanılması karaciğeri yorduğu için, çörekotu yağı da kür şeklinde 8, en fazla 12 hafta süreyle, yemeklerle beraber ve bol su içerek aşağıda belirtilen dozlarda alınmalıdır: Soğuk presleme ile elde edilen çörekotu yağının herbiri 400 mg içeren kapsüllerinden

Alerji'nin Doğal İlacı "Çörekotu"


Çörekotunun faydaları, bileşiminde bulunan değişik maddelerin etkisiyle açıklanmaktadır. Almanya’da,600 hastada çörekotu yağı etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada, toz allerjisi, akne, nörodermatit, astım ve genel immun sistem zayıflığı gibi allerjik hastalıkların % 70’ inde iyileşme sağlandığı görülmüştür.

Çörekotu (Nigella sativa) çok eskiden beri bilinen bir kültür bitkisidir. Ülkemizde ekmeklerde, çöreklerde ve bazı peynir çeşitlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Çörekotu ve çörekotu yağı eski Mısırlılar tarafından da çok iyi bilinmekte, tedavi ve kozmetik amaçlı veya baharat ve yemeklik yağ olarak yaygın biçimde kullanılmaktaydı. Firavunların özel hekimleri daima bir kase çörekotunu hazır bulundurur, ölçüsüz yemek ziyafetlerinden sonra hazmı kolaylaştırmak amacıyla veya soğuk algınlığı, baş, diş ağrıları ve iltihaplarda ilaç olarak faydalanırlardı. Arkeologlar, Tutankhamun’un mezarında değerli eşya yanında bir şişe çörekotu yağı bulmuşlardır. Eski Mısırlıların bronz renkli güzel tenlerini çörekotu yağına borçlu oldukları, güzellikleriyle ünlü kraliçe Nefertite ve Kleopatra’nın da tenlerini güzelleştirmek ve bronzlaşmak için çörekotu yağı kullandıkları bilinmektedir. Hippokrates ve Dioscorides eserlerinde çörekotundan ‘melanthion’ adıyla sözetmişlerdir. Hz. Muhammed’in, “çörekotuna kıymet verin, zira o ölümden başka her derde şifadır” dediği rivayet edilmiştir. Çörekotu ortaçağ başlarında Avrupa ülkelerinde de önem kazanmıştır. Alman krallarından Büyük Karl ve Ludwig der Fromme 9. yüzyılda ülkelerinde çörekotu tarımı yapılmasını sağlamışlardır. İbn Sina, eserlerinde çörekotunun çok yönlü etkilerini açıklamıştır. Çörekotu, 18. yüzyıla kadar kuduz ve yılan ısırmaları ile tümörlerin tedavisinde, antiinfl amatuvar (iltihap giderici) ve süt arttırıcı olarak çok amaçlı kullanılmıştır. Anadolu’da eskiden beri, özellikle sık hastalanan, zayıf vedirenci düşük kişilere çörekotu yedirilmektedir.

28.12.2010

İstanbul'daki organik pazarlar


Halkın sağlıklı ve doğal özelliklerini yitirmemiş gıda talebi Organik-Ekolojik pazarlara olan ilgiyi artırdı. Son zamanlarda İstanbul başta olmak üzere pek çok farklı yerde sertifikalı organik ürünlerin satıldığı pazarlar açılıyor.
Organik-Ekolojik pazarların en eskisi Buğday Derneği tarafından organize edilen “Şişli %100 Ekolojik Pazar”. Son açılan organik pazarsa Zeytinburnu Belediyesi, Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği ve Ekolojik Üreticiler Derneği tarafından Topkapı Merkezefendi Camii yanında 30 Ekim 2010 tarihinde açılan Zeytinburnu Organik Halk Pazarı oldu.
İstanbul’un farklı semtlerinde kurulan organik pazarların listesi aşağıda yer alıyor:

Organik ürünler neden pahalı?


Market raflarında organik gıdaların eşdeğer konvansiyonel gıdalara göre birkaç kat fazla fiyatla satıldığını görebiliyoruz. Bu durum ülkemizde organik gıdaların ancak zenginlerin tüketebileceği gıdalar olduğu önyargısını oluşturuyor.

Organik tarım nedir?


Doğayla uyum içerisinde, doğanın bir parçası olarak yaşamak yerine ona egemen olmaya çalışan, doğal kaynakları sanki hiç tükenmeyecekmiş gibi har vurup harman savuran, doğaya sanki düşmanmış gibi davranan bir sistem içerisinde yaşıyoruz. Dünyanın her yerinde karşımıza çıkan çevre kirliliği, küresel ısınma, nesli tükenen canlılar ve giderek azalan doğal kaynaklar doğal dengenin iyice bozulmuş olduğuna işaret ediyor. Doğanın bir parçası olduğunu ve onunla karşılıklı etkileşim içerisinde olduğunu unutan insanlık, şimdi bu unutkanlığın bedelini bozulan bedensel ve ruhsal sağlığıyla ödüyor. OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) verilerine göre küresel ısınmanın %20’si ve kuş türlerindeki azalmanın %50’si endüstriyel tarımda kullanılan kimyasallardan kaynaklanıyor.

Pekiyi, gelecek kuşaklara daha sağlıklı, daha insanca bir dünya bırakmak için ne yapmalıyız? İnsan doğasına daha uygun, doğal dengeyi hiçe saymayan bir tarımsal üretim modelini hayata geçirmek mümkün mü? Bütün bu soruların yanıtı organik tarımda.

"Ekolojik", "biyolojik" gibi adlarla da anılan organik tarım; kısaca doğal kaynakların bozulmadan, sürdürülebilir biçimde kullanılmasını sağlamak, daha sağlıklı bir çevrede daha sağlıklı gıdalar üretmek amacıyla uygulanan tarım şekli. Organik tarım, kullandığı doğayla uyumlu teknikler ve doğada çözünebilen, zehirli etkiler yapmayan gübre, ilaç vb. maddeler sayesinde kırsal alanda bulunan toprak, su, orman ve mera gibi doğal kaynaklar ve bunların üzerinde yaşayan canlıların varlığını sürdürebilmesini mümkün kılıyor. Ayrıca, topraktaki biyolojik hareketi, dönüşümü ve çeşitliliği koruyan bir tarımsal model kullandığı için çevrenin sağlığını da korumuş ve zenginleştirmiş oluyor.

22.12.2010

Küresel ısınmaya karşı neler yapılabilir?

Karşı karşıya bulunduğumuz tehlikenin büyüklüğüne rağmen alınan önlemler ne yazık ki son derece yetersiz ve yavaş. Özellikle fosil yakıt kullanımını sınırlamak için, sanayi, ulaşım gibi alanlarda hükümetler nezdinde ciddi önlemler almak, üretim modellerini yeniden gözden geçirmek gerekiyor.
Toprak kalitesinin artması ve yeşil alanların ve ormanların artması gibi olayların atmosferdeki karbonun tutulmasına yol açacağı biliniyor. Tarımsal faaliyetlerin toprak kalitesini gözeterek, doğayla barışık bir biçimde yapılması, verimliliğini kaybetmiş toprakların rehabilitasyonu, ağaçlandırma, ormanlık alanların korunması ve çoğaltılması gibi çalışmalar, hem ekosistemin kalitesini artırmada hem de karbon tutulumu sağlayarak küresel ısınma ve kuraklıkla mücadele etmede önemli katkılar sağlayabilir.

17.12.2010

Aşure


Ayaküstü beslenmenin yemek kültürümüzü ne kadar olumsuz etkilediğini her gün çeşitli örneklerle görüyoruz. Geleneksel lezzetler birer birer unutulurken yemeğe ayrılan zaman azalıyor, yemek yapmak ve sofra kültürü için emek ve zaman harcamak boşa sayılıyor. Aşure gibi yapımı zor ancak toplumsal dayanışmayı ve paylaşmayı pekiştiren, köklü lezzetler yavaş yavaş unutuluyor. Geleneksel lezzetleri korumak ve gelecek nesillere aktarmak isteyenler için Beyaz Unsuz Şekersiz Hamur İşleri kitabının yazarı Arzu Aygen'in aşure yapımı hakkında yazdıkları ve tarifi aşağıda

16.12.2010

Küresel ısınma


Birer birer kurumakta olan sulak alanlar, bir türlü kış uykusuna yatamayan ayılar... Bu tür haberler son zamanlarda sık sık karşımıza çıkıyor. 15-20 yıldır yaşamakta olduğumuz küresel ısınmanın sonuçlarını görüyoruz.
"Küresel ısınma" sözü yalnızca mevsimlerin daha sıcak geçmesi anlamına gelmiyor. İklim değişikliğinden kaynaklanan dengesizlikler yaşamımızı altüst edecek sonuçlara yol açabiliyor. İklim dengesizliklerinin yarattığı zincirleme etkiler nedeniyle seller, kuraklık hatta bazı durumlarda kışların sert geçmesi gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. Dünyanın birçok bölgesinde iklim değişikliğinden kaynaklanan felaketler yaşanmaya başladı bile.
Türkiye küresel ısınmadan en fazla etkilenecek ülkelerden biri. İklim değişikliğinin ülkemizde kuraklaşmaya yol açacağı, tarımsal alanda ciddi sorunlara neden olacağı tahmin ediliyor.

15.12.2010

Zerdeçal



Hint safranı adıyla da tanınan zerdeçal, bilinen en güçlü antioksidanlardan biridir. Güney Asya kökenli bir bitki olan zerdeçal, Batı ülkelerinde baharat olarak kullanılmasına rağmen Asya ülkelerinde uzun yıllardan bu yana doğal ilaç olarak kullanılır. Yemeklerde kullanılan köri baharatının temel bileşenlerinden biri olan zerdeçalın etken maddesi "kurkumin"dir.

7.12.2010

Geri Dönüştürülebilir madde getir. Bedava Paten Kay...


“Doğaya Destek Sizden, Buz Pateni Biletiniz Bizden” sloganı ile başlatılan Geri Dönüşüm Projesi’nde ikinci adım Özgürlük Parkı'na kurulan buz pistiyle atıldı. 4 ay boyunca açık kalacak buz pistinde kayak keyfi yaşamak isteyen Zeytinburnuluların yapacağı tek şey geri dönüşebilir bir madde getirmek…
Projenin organizasyonu Zeytinburnu Belediyesi tarafından yapılıyor.
Proje ile ilgili ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

2.12.2010

Hamsi Kuşu


Malzemeler (6 Kişilik):
1 Kilo hamsi, 2 tatlı kaşığı tuz, 1/4 demet maydanoz, 2 orta boy soğan, 3 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı çamfıstığı, 1 tatlı kaşığı kuş üzümü, yarım su bardağı pirinç, 1 su bardağı sıcak su, yarım çay kaşığı karabiber, yarım su bardağı mısır unu, 2 adet yumurta, 6 yemek kaşığı ayçiçek yağı (kızarırken)
Hazırlanışı:
Balıkları temizleyin, kuyruklarını koparmadan kılçığını çıkarın, yıkayın, 1 tatlı kaşığı tuz ekleyerek karıştırın, süzgeçte 15 dakika bekletin.

1.12.2010

Karadeniz mutfağı


Karadeniz mutfağı zenginliğine rağmen ülkemizde ve dünyada pek fazla tanınmaz. Oysa kendine özgü yemekleri ve lezzet çeşitliliği oldukça yüksektir. Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesinden üçüncü büyüğü olan Karadeniz bölgesinde tarım için elverişli düzlük alanlar bulunmaz, bu nedenle bölgede yerleşim ve hayat bu coğrafya koşullarına uygun şartlar altında gerçekleşir.

Çevreci Arama Motoru Olur Mu?


Deutsche Welle Türkçe 'nin haberine göre Alman bilişimci Kroll, "çevreci" arama motoru geliştirdi. Haber detayları şöyle;

24.11.2010

Susuzluktan korunmak mümkün mü?


Son günlerin en önemli tartışma konularından biri su. Zaman zaman bazı şehirlerde barajlardaki doluluk oranı mevsim normallerinin çok altında kalıyor. Bazı bölgelerde kuraklık nedeniyle tarımsal ürünlerde rekolte kayıpları yaşanıyor. Son 40 yılda Van Gölü’nün 3,5 katı büyüklüğünde sulak alanı kaybettik. Son 20 yılda kişi başına düşen su miktarı 4000 metreküpten 1430 metreküpe düştü. Türkiye su fakiri bir ülke olma yolunda hızla ilerliyor. Üstelik sorun yalnızca ülkemize ait değil. Birleşmiş Milletler Su Raporu’na göre 2050’li yıllarda 48 ila 60 ülkede, 2 ila 7 milyar insan susuzluktan etkilenecek.
Türkiye’nin brüt yerüstü suyu potansiyeli 193 milyar metreküp. Devlet Su İşleri’nin hesaplarına göre günümüz teknikleriyle erişilebilecek toplam su potansiyeli ise yılda 112 milyar metreküp. Günümüzde kullanılan suyun önemli bir kısmı birçok akarsuyun barajlarda toplanması, sulak alanların kurutulması vb. büyük projelerle kurulan su sistemleri yoluyla elde edilip ulaştırılıyor. Bu projeler susuzluk sorununu kısa vadede çözmekte başarılı oluyor, ancak uzun vadede birçok ekolojik soruna yol açıyor. Bu sorunlar da susuzluğun daha da artmasına neden oluyor.

23.11.2010

Gripten korunmak için ne yapmalı?


Grip, İnfluenza adı verilen bir virüs tarafindan oluşturulan, ani olarak 39°C üzerinde ateş, şiddetli kas ve eklem ağrıları, halsizlik, bitkinlik, titreme, baş ağrısı ve kuru öksürük gibi belirtiler ile başlayan bir enfeksiyon hastalığıdır. Daha sonra hastalık tablosuna boğaz ağrısı, burun akıntısı, aksırma, gözlerin sulanması ve kızarması gibi belirtiler eklenir ve bazı vakalarda da karın ağrısı, bulantı ve kusma görülebilir. Ateşin 39°C’nin üzerinde olması, şiddetli kas ağrıları ve halsizlik nedeniyle hastalığı ayakta geçirmek olanaksızlaşır ve hastalar genellikle 3-7 gün yatağa mahkum olurlar.

22.11.2010

Kanser ve Beslenme


Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sağlığı "fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam iyilik hali" diye tanımlıyor. Fiziksel sağlığı korumanın en önemli önkoşulları ise sağlıklı beslenme ve egzersiz. Fiziksel aktivite azlığı ve dengesiz beslenme nedeniyle kalp-damar hastalıkları, diabet, osteoporoz ve kanser gibi hastalıkların görülme sıklığı artıyor.

Harvard Üniversitesi, ABD Tarım Bakanlığı (USDA) tarafından hazırlanan Sağlıklı Beslenme İndeksi (HEI) verilerini kullanarak yaptığı bir araştırmada beslenmenin kronik hastalıklarla ilişkisini inceledi. Geniş kapsamlı epidemiyolojik çalışmalar sonucunda toplanan verilerle, her katılımcının HEI puanı hesaplandı ve bu puanların kalp krizi, çarpıntı, kanser gibi başlıca kronik hastalıklarla ilişkisi incelendi. Aynı yaştaki insanlarla kıyaslandığında, HEI puanı yüksek olan, yani sağlıklı beslenen insanların, bu kronik hastalıklara karşı risklerinin düşük olduğu saptandı. Ancak, HEI puanı yüksek kişilerin aynı zamanda daha az sigara içiyor, daha fazla egzersiz yapıyor ve daha sağlıklı yaşıyor oldukları da gözlemlendi. Bu nedenle, söz konusu kronik hastalıklar konusundaki riski azaltmak için yalnızca sağlıklı besleniyor olmak yeterli değil, sigara, alkol gibi diğer risk faktörlerinden de uzak durmak ve egzersiz yapmak gerekiyor.

11.11.2010

Mengen Pilavı

Malzemeler: 2 bardak pirinç, 3 bardak et suyu, 150 gr. tereyağı, 250 gr. kuzu eti, 250 gr. mantar, 2 domates, 2 sivri biber, 4 dal taze soğan, karabiber, tuz.

Yapılışı: Pirinçleri yıkayıp süzün. Mantarları, domatesleri, sivri biber ve taze soğanı ufak parçalar halinde doğrayın. Tereyağını tencereye koyarak eritin, eti ilave ederek kavurun. Ardından mantarı, karabiberi, tuzu, soğanı ve domatesi ilave ederek karıştırmaya devam edin. Karışıma et suyu ve pirinci ekleyerek kaynamaya bırakın. Suyunu çektikten sonra kısık ateşte kısa bir süre daha bekleyerek pilavın demlenmesini sağlayın.

Düğün Pilavı

Malzemeler: 2 su bardağı pirinç, 3 bardak su, 1 bardak haşlanmış nohut, 300 gr. kavrulmuş et, 150 gr. tereyağı, tuz.

Yapılışı: Önceden ıslatılarak bekletilmiş pirinçleri yıkayıp süzün. Tereyağını bir tencerede eritin, pirinçleri içine dökün, birkaç defa kaşıkla döndürerek kavurun. Haşlanarak kabukları çıkartılmış nohutları katın ve biraz daha kavurun. Suyu da ekleyerek kısık ateşte pişirin. Pilav suyunu çektiğinde ocağı kapatarak demlenmesi için tencerenin üstünü pamuklu bir bezle kapatıp bir süre bekletin. Pilav demlendikten sonra kavrulmuş eti pilavın üzerine koyarak servis edin.

10.11.2010

Ziyafetlerin vazgeçilmez lezzeti: Pilav


Türk mutfağı dünyanın en zengin mutfaklarından biridir. Bu zenginliğe baharat yolunu
uzun yıllar kontrol altında tutmuş olmak, Orta Asya’dan yapılan göçler boyunca yol
üzerinde bulunan Uzak Doğudan Orta Doğuya yayılmış pek çok toplumun mutfak
kültüründen etkilenmek, birçok uygarlığa ve kültüre kaynak olmuş Anadolu
coğrafyasının geçmişinden biriktirdiği mutfak kültürü gibi pek çok neden gösterilebilir.

Türk mutfağının diğer kültürlerle etkileşim yoluyla edindiği zenginlikler, Selçuklu ve Osmanlı saraylarında geliştirilen yeni tadlarla geliştirilerek sentez edilmiş ve çeşit zenginliği, sağlıklı ve dengeli beslenmeye uygunluk gibi pek çok yönden gelişmiş bir mutfak kültürü oluşmuştur.

Emziren annenin hastalıkları bebeği nasıl etkiler?

Anne sütü vermeyi engelleyen hastalık çok azdır. Anne nezle, ishal, idrar yolu enfeksiyonu gibi hastalıklara kapıldığında bebeğini emzirmeye devam edebilir. Anne sütü ile bebeğe geçecek antikorlar bebeği hastalıktan koruyacaktır.

Anne sütü ne kadar süreyle ve nasıl verilmeli?

Bebek mümkün olduğu kadar uzun süre emzirilmelidir. Ancak altıncı aydan sonra anne sütü bebeğe yetmemeye başlar. Sağlıklı bir anne günde ortalama 700-800 ml. süt salgılar. Bu miktar ilk 6 ayda bebek için yeterlidir.

Bebek sık sık emzirilmelidir. Yeni doğan bebekler genellikle gece ya da gündüz 1-3 saat aralıklarla emmek isterler. Yeni doğan bebekler çok uyurlar. Bebeğin 3-4 saatlik zaman zarfında uyanmaması durumunda uyur haldeyken anne kucağına alınarak memeyi almaları sağlanmalıdır.

Bebek için en ideal besin: Anne sütü


Yeni doğan bebeklerin beslenmesinin en doğal ve sağlıklı yolu anne sütüdür. Bazı genç anneler emzirmeyi eski moda bir davranış olarak algılayabilir. Ancak yeni doğan bebek için anne sütünün yerini tutacak hiçbir gıda yoktur. Bu nedenle, sosyal ve kültürel tercihler ne olursa olsun, anne ve bebek sağlığı için herhangi bir engel yoksa anne sütü tercih edilmelidir. Anne sütü bebeğin en temel haklarından biridir.

Anne sütü, diğer sütler ve mamalarda karşılaştırıldığında, bebek beslenmesi için en ideal besindir. Anne sütünün içeriğinde, bebeğin büyümesi ve gelişmesi için çok önemli olan bazı mineraller, proteinler ve lineloik asit gibi maddeler diğer sütlere oranla çok daha fazladır. Ayrıca, bebekte bulunmayan ve sindirime yardımcı bazı enzimler ve bebeği hastalıklara karşı koruyan antikorlar içerir. Anne sütü, bebeğin büyüme ve gelişmesi için önemli olan çinko ve demir gibi minerallerin emilimini kolaylaştırır, yüksek oranda laktoz içerdiği için kalsiyum emilimini artırır. İnek sütünde bulunan bazı allerji yapıcı proteinler anne sütünde bulunmaz.

Bedeniyle kavgalı genç kadınların hastalığı: Yeme bozuklukları


Zayıf olmayı güzel olmaya denk sayan anlayış, genç kızları bedenine karşı acımasız davranışlar sergilemeye yönlendirebiliyor. Moda ve kozmetik endüstrisi tarafından pompalanan çarpık güzellik anlayışı, normal kilodaki gençlerin dahi kendini şişman hissetmesine, birkaç kiloluk bir fazlalığın insanların kendisine olan saygısını altüst etmesine yol açıyor.

Psikiyatristlerin "yeme bozuklukları" olarak adlandırdıkları anoreksia, bulimia ve aşırı yeme takıntısı, sıklıkla ergenlik ve ilk gençlik dönemlerinde ortaya çıkıyor. Gençlerin bedensel görünüşlerinden hoşnutsuzluk duydukları ve değiştirmek için aşırı davranışlar sergiledikleri bu rahatsızlıklara özellikle genç kızlarda daha sık rastlanıyor.

Yeme bozukluklarına medya ve iletişimin güçlü ve yaygın olduğu modern toplumlarda daha sık rastlanıyor. Uzmanlar bunun nedenini, dış görünüşün ve ideal vücut şeklinin öneminin abartılılı bir şekilde sunulduğu medya organlarının ve moda, kozmetik gibi alanlardaki reklamların etkisine bağlıyor.

Ambalajların Arkasında Ne Yazıyor?



Ambalajların arkasını çevirdiğimizde içerik kısmında; hidrojen yağ,  emülgatör, doğayla özdeş aroma gibi bir takım terimlere rastlarız. Bu terimlerin ne anlama geldiklerini birçoğumuz bilmez.
Zeynep Kaçmaz'a ait bir gazete haberi gıda etiketlerinin nasıl okunması gerektiğini ve bazı etiketlerde kullanılan terimlerin ne anlama gelediğini anlatan bir haber hazırlamış. Haber şöyle;

9.11.2010

Hamilelikte uzak durulması gereken gıdalar

Gıdaların üretimi sırasında kullanılan kimyasal maddeler anne ve bebek sağlığı açısından risk oluşturabilir. Bazı hazır gıdalar katkı maddeleri ve koruyucu maddeler içerdiği için hamilelikte kullanılması sakınca içerebilir. Bütün bu nedenlerden dolayı mümkün olduğunca hazır gıdalardan uzak durulmalı, taze gıdalarla evde pişirilecek yemekler tercih edilmelidir.

Gıdaların üretimi sırasında kullanılan kimyasal maddelerin gıdalar üzerinde bırakabileceği kalıntılardan uzak durmak için en garantili yöntem, bu tür kimyasal maddeler kullanılmadan üretilen organik gıdaların tercih edilmesi. Eğer bu mümkün değilse, taze sebze ve meyvelerin kimyasal kalıntılardan arındırılması için iyice yıkanması, sebze ve meyvelerin normalde yetişmiş olduğu mevsimde tüketilmesi önerilir. Örneğin kışın domates tüketiminin tercih edilmemesi yararlı olacaktır.

Hamilelikte nasıl beslenmek gerekir?


Hamilelik, insan hayatında beslenmeye en fazla dikkat edilmesi gereken dönemlerden biri. Hamileler, hem kendi sağlıkları hem de bebeğin sağlığı için beslenmeye normalde gösterdikleri özenden çok daha fazla özen göstermeli.

Hamilelik sırasında anne adayının vücudunda önemli değişiklikler olur. Hem bu değişikliklerin sorunsuz olarak gerçekleşebilmesi hem de bebeğin büyüme ve gelişmesinin tamamlanması için annenin beslenmesinin yeterli ve dengeli olması gerekir.

Hamilelik sürecinde, normalde alınandan daha fazla miktarda gıda alınması gerektiği doğrudur, ancak bu yeterli değildir. Çünkü hamile kadının besin ihtiyaçları normal birine göre farklıdır.

Hamileliğinden önce normal kiloda olan bir kadının ortalama 10-15 kilo alması gerekir. Hamileliğinden önce kilolu olan kadınların 7-12 kilo, zayıf olan kadınlarınsa 15-20 kilo alması gerekir. Ancak gebelik sırasında yaygın olarak ortaya çıkan, gebelik diyabeti ve gebelik tansiyonu gibi rahatsızlıklara dikkat edilmeli, yapılan kontrollerde böyle bir rahatsızlık ortaya çıktığında hem rahatsızlıkla hem de diyetle ilgili bir uzmana danışılmalıdır.

Afrika'nın serinletici bitkisi: Hibiskus


Karabamya olarak da anılan hibiskus bitkisinin yaprakları gövdeye oturmuştur. Ortadaki parçasının uzunca ucu sivri dil şeklindedir ve kenarları kertikli koyu yeşil renkli bir bitkidir. Çiçekleri beyaz veya hafif pembemsi beyaz ve geniş kalp şeklindedir. Göbeğe doğru koyu vişneçürüğü rengini alan beş adet taç yaprağı bulunur. Ortada ise bir demet sarı dölenme tozluğu vardır.

Taç yaprağını kavrayan kupa yaprakları açık veya koyu vişneçürüğümsü yeşil renkte olup üzeri tüylü, kalın etli bir yapıya sahiptir. Kupa yapraklarının etrafını çeviren 8-12 adet daha ince, küçük dış kupa yaprakları da vardır. Çay ve natürel ilaç yapımında bu kupa yaprağı ile dış kupa yaprağı kulanılır; diğer kısımları kulanılmaz.

8.11.2010

Vitamin ve sağlık kaynağı: Portakal


Portakal, turunçgiller familyasından bir ağaçtır. Boyu 2-10 m arasında değişir. Yaprakları sert dayanıklı ve düz kenarlıdır. Meyvesi C vitamini bakımından zengindir. Kabuğunun altında sarımtırak, bazılarında ise kırmızı renkte sulu ve dilimli bir öz bulunur. Kabuklarından portakal esansı elde edilir. Eczacılıkta ve gıda sanayiinde kullanılır. Çiçeklerinden de portakal çiçeği esansı yapılır.
Portakal çiçeklerinin kaynatılmasıyla elde edilen su, spazm giderir. Kabuklarından yapılan şurup ise, mide sorunlarına iyi gelir. Damar sertleşmesini önler, soğuk algınlığı, grip ve nezlede faydalıdır. Yorgunluğu ve sinir bozukluğunu giderir, cildin güzel olmasını sağlar. Kansızlığı giderir. Hazmı kolaylaştırır. Karaciğeri çalıştırır ve safra ifrazatını artırır. Ateşi düşürür. Hastalıklarda nekahat devresini kısaltır. Vücuda enerji verir, şeker hastalarına da faydalıdır. Susuzluğu giderir. Zayıflatıcıdır. Mide hastalıklarından şikayet edenler portakal tüketiminde dikkatli davranmalıdır.

5.11.2010

Sindirim sisteminizin dostu: Zencefil


Zencefil pek çok sağlık sorununa karşı uzun zamandır kullanılan bir bitki. Mide bulantısının giderilmesine ve vücuttan iltihabın atılmasına yardımcı oluyor aynı zamanda afrodizyak etkisiyle de biliniyor.

Botanik biliminde "Zingiber officinale" olarak tanımlanan bitki, mor-yeşil renkte tek bir çiçeğe sahip olup, tek bir filiz görünümündedir. Zencefil yaprakları mızrak şeklinde sivri uçlu ve tarçın kokuludur. Çiçekler sarı renkli ve çoğu bir arada bulunurlar. Bitkinin kökleri nişasta, reçine ve uçucu yağlar taşır. Kökler yassı ve grimsi renklidir. Kuvvetli kokulu ve biraz acımsı lezzetlidir.

Kullanım alanlarının hammaddesi bu bitkinin hayli kalın boyutlardaki köküdür. Hindistan sahillerinin bitkisidir. Ancak günümüzde Jamaika, Çin, Afrika ve Karayip adalarında da yoğun olarak yetiştirilmektedir. Zencefilin iyi tanınan kokusu da kökünden kaynaklanmaktadır. Zencefil tarih boyunca pek çok gastroentestinal rahatsızlık için ve aynı zamanda eklemlerin sızlamasını dindirmek için yardımcı şifa ürünü olarak kullanılmıştır. Zencefildeki en aktif bileşenler gingeroller olarak tanımlanmaktadır. Bunlar aynı zamanda zencefil kökünde mevcut en aromatik maddelerdir. Kurutulma süreci boyunca zencefilde ayrıca şogaoller oluşur. Bunların mide bulantısına yol açan gastrik maddeleri detoksifiye ettiği düşünülmektedir. Zencefilin aynı zamanda bağırsakların hareketlerini ve işleyiş tarzını hızlandırdığı ve kalp sağlığını geliştirdiği sanılmaktadır. Dahası, zencefil osteoartrit ile ilişkilendirilen ağrı ve enflamasyonlara sebebiyet veren maddeleri de engellediği sanılmaktadır. Zencefil, mide bulantısı, şişkinlik ve kolik gibi sindirim problemlerine karşı başarıyla kullanılabilir. Yolculuk kusmalarına karşı etkilidir. Antiseptik etkisi sayesinde, mideye bağırsak enfeksiyonlarına ve hatta gıda zehirlenmelerine karşı kullanılabilir. Zencefil kan dolaşımını uyarır ve böylece kanın yüzeysel bölgelere de rahatça ulaşmasını sağlar. Bu etkinliği sayesinde donuklarda, ısınmayan el ve ayakların ısıtılmasında çok önemli görevler üstlenebilir. Aynı zamanda yüksek kan basıncını da normalleştirmeye yardımcı olur. Terletici ve ateş düşürücü etkileri vardır. Öksürük, grip, soğuk algınlığı ve öteki solunum yolları hastalıklarında, ısıtıcı ve yatıştırıcı etkiye sahiptir. Ayrıca iştah açar ve kabızlığa karşı kullanılabilir.

1.11.2010

Doğanın iksiri: Keten tohumu



Son zamanların en popüler bitkileri arasında olan keten tohumu ve ondan çıkarılan keten tohumu yağı birçok yararlı özelliğe sahiptir. Keten (Linum usitatissimum), 30-100 cm yükseklikte, mavi çiçekli ve bir yıllık bir kültür bitkisidir. Latince ismi "Çok faydalı bitki" anlamına gelmektedir. Keten, Mısırlılar’ dan beri tarımı yapılan ve çok değişik amaçlarla kullanılan bir bitkidir. Tohumları; 4-6 mm uzunlukta, yumurta biçiminde, yassı, parlak, kırmızımtırak esmer renkli, kokusuz ve yağlı lezzetlidir.

26.10.2010

Hangi mevsimde hangi balık yenir?



İstanbul, balık çeşitleri konusunda diğer sahil kentlerinden daha çok şanslı. Çünkü İstanbul Boğazı denizler arasında bir geçiş yolu niteliği taşıyor, balıklar mevsime göre kuzeye ya da güneye göç ettiğinde boğazlardan geçiyor. Denizlerdeki kirlilik nedeniyle bu çeşitlilik eskiye oranla azalmış durumda, ancak yine de İstanbullular herhangi bir sahil kentinden çok daha fazla balık çeşidini birarada görme şansına sahip.

22.10.2010

Şevketibostan


Malzemeler: Yarım kilo şevketibostan, 150 gr. kuşbaşı et (eğer istenirse et yerine pastırma da kullanılabilir), 1 baş soğan, 2 bardak su, zeytinyağı, tuz

Yapılışı: Soğanı piyazdaki gibi doğrayıp zeytinyağında biraz çevirdikten sonra eti ekleyip kavurun, üzerine yıkanıp doğranmış şevketibostanı ekleyin. Biraz karıştırıp suyu ve tuzu ekleyin. Şevketibostan yumuşayana kadar pişirin.

21.10.2010

Isırganotlu Gözleme

Malzeme: 1 demet ısırgan otu, 2 yufka, 1 avuç çökelek peyniri, 1 çorba kaşığı zeytinyağı, tuz, kırmızı pul biber.

Yapılışı: Isırgan otunu ayıklayıp yıkayın. Doğradığınız ısırgan otunu çökelek peyniri, tuz ve kırmızı pul biberle karıştırın. Yufkaları dört eşit parçaya böldükten sonra hazırladığınız karışımı içine koyup bohça gibi katlayın. Hazırladığınız gözlemelerin altına ve üstüne zeytinyağı sürüp bir tavada kızdırdığınız yağda kızartın.

20.10.2010

Doğanın çeşitliliğini sofranıza taşıyın: Ot yemekleri


Ülkemizde yerel mutfakların da katkıda bulunduğu zengin bir mutfak kültürü mevcut. Bu kültür içerisinde sağlıklı beslenme için en ideal mutfaklardan biri olan Akdeniz mutfağının yeri oldukça önemli. Akdeniz ve Ege bölgelerinde ağırlıklı olarak zeytinyağlılar, sebze yemekleri, özellikle buğday ağırlıklı olmak üzere tahıllar, su ürünleri, süt türevleri ve baharatların ana hatlarını oluşturduğu beslenme kültürünün en önemli halkalarından biri de yabani otlar. Doğadan toplanan yabani otlardan yapılan yemeklerin Ege ve Akdeniz bölgesindeki mutfak kültüründe yeri büyük. Doğada hangi otun hangi mevsimde yeşerdiğini çok iyi bilen Ege ve Akdenizliler tarihten bu yana yabani ot ve köklerden, mantarlardan ve yabani meyvelerden zengin bir yemek çeşitliliği yaratarak doğanın sunduğu imkânları çok iyi değerlendirmeyi bildiler.

12.10.2010

Uzakdoğunun mucize bitkisi: Ginseng


Köklerinin şifalı olduğuna inanılan ginseng bitkisi Çin, Japonya, Kore gibi uzakdoğu ülkelerinde yaygın olarak kullanılır. Bu bölgelerde yabani formu bulunan ginsengin botanikteki ismi Panax’tır. Kelime, Yunanca “tam iyileşme” anlamına gelen “panacea” kelimesinden türemiştir. Çok yıllık otsu bir bitki olan ginsengin kökleri beyaz ve kırmızı olan türleri mevcuttur. Ağaç kabuğu dokusuna benzer bir görüntüsü vardır.
Çin tıbbında yaygın olarak kullanılan ginsengin yorgunluğu giderici, iştah açıcı ve cinsel gücü artırıcı özellikleri var. Lezzeti pek de hoş olmayan bir bitki olan ginseng, Çin tıbbında kan basıncını düzenlemek, akciğer ve kalbi kuvvetlendirmek, merkezi sinir sistemini uyarmak, kolesterol seviyesini düşürmek, fiziksel ve zihinsel dayanıklılığı artırmak gibi amaçlarla kullanılıyor.

Ferahlık veren bitki: Nane


Avrupa ve Akdeniz ülkelerinde çok yaygın bir bitki olan nanenin kurusunu yemeklere lezzet vermesi için kullanmak dışında, çoğumuz bu şifalı bitkinin ne işe yaradığının farkında bile değiliz.

Halbuki tabiatta pek çok nane çeşidi vardır ve tesirleri o kadar çok yönlüdür ki, henüz 9. yüzyılda bu konu ile ilgilenen Reichenay Adası'nda yaşayan Hristiyan din adamı Walahfried Strabo şunları belirtiyor: "Tabiatta var olan nane çeşitleri ve bunların tesirlerini sayabilen bir kişinin, Kızıldeniz'de ne kadar balık yüzdüğünü bildiği kabul edilir."

Ballıbabagiller familyasındaki aynı cinsten 25 kadar çok yıllık dayanıklı otsu bitkinin genel adıdır ‘Nane’. Dünyanın tüm ılıman ve astropikal bölgelerine yayıldığı gibi ülkemizde de 7 türü yetişmekte. Nemli ve gölgelik yerleri çok seven nane türlerinin boyları 3 ila 100 santimetre arasında değişebiliyor. Dört köşe kesitli, kırmızımsı gövde ve dalları; karşılıklı dizilen, kenarları dişli, keskin ama hoş kokulu koyu yeşil yaprakları ve dal uçlarında kümeler oluşturarak temmuz-ağustos aylarında açan leylak, pembe ya da beyaz renkli çiçekleri vardır nanenin. Koyu kahverengi, minik taneli ve küremsi biçimli tohumları olur. Nane türleri, döktüğü tohumlarıyla çoğalır ya da çoğaltılabilir.

Avusturalya'nın cilt dostu bitkisi: Çay ağacı


Hint Defnesi olarak da bilinen çay ağacı Avusturalya’da yetişen bir bitki. Avusturalya yerlileri eskiden bu yana ağaçın yapraklarından elde edilen, antiseptik etkisi olan yağ ve esansı çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanmışlar. Çeşitli cinsleri olan çay ağacının en sık kullanılan cinsi Melaleuca alternifolia olarak adlandırılan cinsidir. 6 metreyi aşmayan dar yapraklı bir ağaç olan çay ağacı Türkiye’de yetişmiyor.

Çay ağacının İngilizce’de Tea Tree olarak anılmasının nedeni, Kaptan Cook’un gemisindeki tayfaların ağacın yapraklarını kaynatarak çay yerine içmelerine dayanıyor.

Kalbinizin dostu: Ceviz


Cevizin içeriğinde sağlıklı beslenme için çok önemli olan çoklu doymamış yağ asitleri, çinko, lif ve magnezyum, E vitamini ve kalp ve damar hastalıklarını önleyici omega-3 ve omega-6 bulunur.

Ilıman iklimi olan bölgelerde odunu ve meyvesi için yetiştirilen, kabuğu açık renkli, seyrek yapraklı büyük bir ağaç olan ceviz ağacının, gerek taze gerekse kuru olarak tüketilen, ayrıca yağı da elde edilen meyvesi insan sağlığı için oldukça yararlıdır. Yaprakları ve kabuklarından hazırlanan ilaçlar kanı temizler. Ayrıca cevizin yeşil kabuğu eski tarihlerden bu yana saç boyası olarak kullanılır.

Ceviz ağacı marangozlukta da en çok tercih edilen ağaç cinslerinden biridir. Yaklaşık 20 çeşidi olan ceviz ağacının, meyvesi kuruyemiş olarak yenen türü “adi ceviz” diye bilinir. Ceviz Türkiyenin hemen hemen her bölgesinde yetişir. Dünyada yetişen cevizler içerisinde en kalitelisi Anadolu’da yetişen cevizdir.

Cevizin faydaları
Cevizin içeriğinde bol miktarda nişasta ve yağ bulunur, vitamin, mineral, protein ve lif açısından zengin ve besleyicidir. Sağlıklı beslenmenin önemli unsurlarından biri olan çoklu doymamış yağ asitleri, çinko, lif ve magnezyumun yanısıra damarları koruyucu özelliği olan E vitamini, A, B1, B2, C ve K vitaminleri, ayrıca kalp ve damar hastalıklarını önleyici Omega-3 ve Omega-6 yağ asitlerini içerir. Cevizin içerisinde bulunan yağın yaklaşık %90’ı doymamış yağdır. Doymamış yağ asitleri kanda kolesterol birikimini önleyici etkiye sahiptir. Bu özelliklerinden dolayı ceviz kalp dostudur. Kan dolaşımını ve karaciğer fonksiyonlarını düzenler, serum kolesterolünün azalmasını sağlar.

İçerdiği antioksidanlar sayesinde yaşlanmayı geciktirir. Vücutta bulunan zararlı maddelerin uzaklaştırılmasında etkilidir.

Ceviz yağının cilt bakımı için oldukça faydalı olduğu biliniyor. Banyo suyuna karıştırılan birkaç damla ceviz yağı cilt sağlığı için yararlı oluyor. Ceviz yağı ciltteki çatlaklara da iyi geliyor. Yüze masaj yapılarak sürüldüğünde cilt lekelerinin geçmesine yardımcı oluyor.

Cevizin zihinsel fonksiyonları artırıcı özelliği de vardır. Uzmanlar içerdiği fosfor, kalsiyum, potasyum gibi maddeler nedeniyle her gün yenen bir ya da iki ceviz içinin zekayı geliştirici, hafızayı kuvvetlendirici özelliği olduğunu belirtiyor.
Cevizi satın alırken içinin küflü ve kabuk renginin çok parlak olmamasına dikkat etmek gerekiyor. Kabukları çok parlak olan cevizler kimyasal işlemlerle parlatıldığı için zararlı bazı maddeler içerebiliyor.

Cevizi kabuklu olarak alıp tüketileceği zaman kırmak kabuksuz olarak almaya oranla daha doğru bir tercih. Çünkü kırılmış cevizin küflenme olasılığı var. Ceviz kabukları ile saklandığında küflenmesine karşı önlem alınmış oluyor.

Doğadan gelen güzellik ve şifa: Badem


İçerisinde bol miktarda E vitamini, mineraller, oleik ve linoleik esansiyel yağ asitleri(omega-3, omega-6 ve omega-9) ve A vitamini bulunan badem vücudumuza birçok faydası olanşifalı bir bitkidir.

Badem, gülgiller familyasına ait yaprak döken küçük bir ağaçtır. Yabani formu Akdeniz bölgesinde Suriye, Lübnan, İsrail ve Ürdün’de yetişir. Bu bölgede evcilleştirilerek yetiştirilmeye başladığı tahmin ediliyor.

Sıcak iklimde yetişen, kuraklığa dayanıklı bir ağaç olan bademin Türkiye’deki en kaliteli üretimi Datça Yarımadası’nda yapılır. Diş bademi, taş bademi, nurlu bademi, gabadağ, acıpayam ve şeytan payamı gibi cinsleri vardır. Badem taze olarak yenebileceği gibi olgunlaştıktan sonra çekirdeği de yenebilir.

İçerisinde bol miktarda E vitamini, mineraller, oleik ve linoleik esansiyel yağ asitleri (omega-3, omega-6 ve omega-9) ve A vitamini bulunan badem çok şifalı bir bitkidir. Acı ve tatlı olmak üzere iki türü bulunan bademin ağacının tohumlarının soğuk pres yöntemiyle sıkılması ile elde edilen yağ pek çok alanda kullanılır. Soluk sarı renkli, hafif kokulu, tadı cevize benzeyen sabit bir yağdır.

Bademde karbonhidrat, doymamış yağ, lif, fosfor, kalsiyum, demir, potasyum, magnezyum, çinko, A, B, C ve E vitamini bulunur. Kalp krizi ve kansere karşı koruyucu etkisi vardır. İçinde bulundurduğu besleyici maddeler sebebiyle kuru ciltler için çok faydalıdır. Bilinen en eski bakım ürünlerinden biri olan tatlı badem yağı, cilt, vücut, tırnak ve saç bakımında da oldukça etkilidir.

Bademin yararları
• Tatlı badem yağı sütle karıştırılıp içilirse mideyi güçlendirir, böbrek, mesane ve üreme yollarındaki iltihapları gidermede yardımcı olur.
• Kolesterol ve kan şekeri seviyesinin ayarlanmasında yararlıdır.
• Badem beyne çok yararlıdır. Ayrıca bedensel ve zihinsel yorgunluklara da iyi gelir, sinirleri güçlendirir.
• Hastalık sonrası nekahat dönemlerini kısaltmada da etkilidir.
• Boğaz ağrısı, anjin, soğuk algınlığı bronşit gibi rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır. Ateş düşürücü etkisi de vardır.
• Bağırsak parazitlerini düşürmede ve kabızlığı gidermede etkilidir. Tatlı badem yağı yumurta ile karıştırılıp sürüldüğünde basurun iyileşmesinde etkilidir.
• Badem yağı makyaj çıkarıcı, cilt temizleyici olarak kullanılabilir. Yüze yedirilerek sürüldüğünde cildi yumuşatıcı etkisi vardır. Kuru ve çatlak ciltlerde ve cilt pürüzlerini gidermede faydası vardır. Ayrıca balla karıştırılıp yaralara ve iltihaplı yerlere sürüldüğünde iyi gelir. Hamilelik sırasında oluşan çatlakların tedavisinde de etkilidir.
• Saç derisine friksiyon yapılarak yedirilir ve bekletilirse saç köklerini güçlendirir, saç dökülmesini önler.
• Emziren annelerin sütünü artırır ve bebeklerin gelişimine yardımcı olur.

Zeytinyağlı Enginar

Malzemeler:
6 adet enginar, 2 adet havuç, 1 adet patates, 6 adet arpacık soğanı, 1 limon, 1’er bardak bezelye, zeytinyağı ve su, dereotu.

Yapılışı:
Enginarları yıkadıktan sonra diğer malzemeyi hazırlayana kadar limonlu suda bekletin. Havuçları ve patatesi küp küp doğradıktan sonra bezelyeyle birlikte 2-3 dakika haşlayın. Enginarları altı düz bir tencereye dizin, içlerine haşladığınız malzemeyi yerleştirin, arpacık soğanlarını ayıkladıktan sonra dörde bölerek her enginara bir adet denk gelecek şekilde malzemenin içerisine yerleştirin. Zeytinyağı ile birlikte limonun suyunu çırparak enginarların üzerine gezdirin. 1 bardak su ilave ederek yarım saat orta hararetteki ateşte pişirin. Soğuduktan sonra üzerini dereotu ile süsleyerek servis yapın.

Zeytinyağlı Patlıcan

Malzemeler:
6-8 ince patlıcan, zeytinyağı, 2 diş sarımsak, 1 adet soğan, 1 adet dolmalık kırmızı biber, 2 adet domates, yarım bardak su, 1 tatlı kaşığı kekik, 3 tatlı kaşığı elma sirkesi, 3 yemek kaşığı çekirdeği ayıklanmış zeytin, tuz ve karabiber

Yapılışı:
Patlıcanları uzunlamasına ikiye bölün. Tavanın tabanını kaplayacak kadar sıvı yağ koyun. Yağı kızdırıp patlıcanları 2-3 dakika kızartın. Tavadan alın ve kağıt havluda yağını süzün. Sıcak kalması için patlıcanların üstünü örtün. Tencerede zeytinyağını kızdırıp, dövülmüş sarımsak ve ince doğranmış soğanı ilave edin. Orta ateşte 2-3 dakika karıştırın. Dolmalık kırmızı biberi ve domatesi doğrayıp ilave edin, yumuşayıncaya kadar pişirin. Suyu ilave edin, karışımı 5-10 dakika koyulaşıncaya kadar pişirin. Kekik ve sirkeyi karıştırarak ilave edin. 3-4 dakika daha pişirin. Zeytin, tuz ve karabiberi ekleyin. Hazırladığınız karışımı sıcak patlıcanların üzerine dökerek fesleğen parçaları ile servis yapın.

Not:
Zeytinyağlı yemekleri pişirirken, 4-6 kişilik bir yemeğe bir tatlı kaşığı kadar şeker ilave edilebilir. Bazı usta aşçıların tercih ettiği, bazılarının da şiddetle karşı çıktığı bu uygulamayı damak tadınıza bağlı olarak tercih edebilirsiniz.

Bir sağlık kaynağı: Zeytin


Akdeniz çevresinde yaşayıp da zeytinyağı kültürünün dışında kalmak olanaksız. 11. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya gelen Türkler, yemeklerde temelde tereyağı kullanmalarına rağmen buradaki Doğu Romalılar’ın zeytinyağı kültürü ile tanışıp onu benimsediler. Özellikle Batı Anadolu’da gelişmiş olan zeytinyağlı yemek yeme alışkanlığı, Osmanlı sarayına da taşınarak, saray mutfağının yetenekli aşçıları tarafından geliştirildi. O gün bugündür zeytinyağlılar Türk mutfağının vazgeçilmez bileşkelerinden birini oluşturur.

Batı ülkelerinde zeytinyağı sadece kızartmalarda ve salatalarda kullanılır. Mutfak kültüründe "zeytinyağlılar" diye bir kategori bulunan tek mutfak Türk mutfağıdır. Ülkemizde sebzeleri taze tüketme alışkanlığı ve sıcak yaz aylarında soğuk yemeklerin tercih edilmesinin zeytinyağlı yemek türlerinin iyice gelişmesine yol açtığı düşünülüyor.

Zeytinyağı özellikle Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yoğun bir biçimde tüketilir. Akdeniz bölgesinde sadece soğuk yenilen yiyecekler değil pek çok sıcak ve etli yiyecek de zeytinyağı ile pişer. Ege illerimizin bir bölümünde, sabah öğünlerinde kekik, nane gibi otlarla tatlandırılan zeytinyağı, ekmekle birlikte afiyetle yenir.

Zeytinyağı lezzetinin yanı sıra tam bir sağlık kaynağıdır. Dünyada kalp hastalıklarının en az görüldüğü ülkeler, zeytinyağının yoğun olarak tüketildiği Akdeniz ülkeleridir. Zeytinyağının kalp sağlığı üzerindeki en önemli etkisi kötü kolesterolü düşürmesidir. Zeytinyağı mide tarafından da iyi tolere edilir. Gastrik asit salgısını azalttığı için ülser tedavilerinde ilaç kullanımının yanında, zeytinyağı kullanımı da önerilir. Zeytinyağı linolenik asit ve E vitamini içerdiği için yaşlanmayı da yavaşlatır.

Günümüzde zeytinyağının yerini öteki sıvı yağlar aldı belki ama sızma zeytinyağı ile yapılan salataların, yaprak sarmalarının, pırasanın, fasulye pilakisinin yeri kolay kolay doldurulamaz.

Zeytinin Anadolu'daki geçmişi

Zeytinyağı kültürünün Anadolu’daki geçmişi oldukça eskilere dayanıyor. İzmir Urla’da, Limantepe Höyüğü’nde yapılan kazıda, M.Ö. 3000-2000 yıllarına dayanan zeytincilikle ilgili ilkel buluntular ve sonraki dönemlere ait zeytinyağı depoları ortaya çıkarıldı. Kilis yakınlarındaki Oylum Höyük’te, yaklaşık M.Ö. 2500 yıllarına ait olduğu sanılan mezarlar içerisinde, ölü hediyesi olarak kaplara konulmuş zeytinler bulundu. Dünya üzerindeki en eski zeytinyağı tesisi (M.Ö. 6. yüzyıl) İzmir’in Urla ilçesi yakınlarındaki antik Klazomenai kentinde bulundu. İyonlar bu tesiste o dönemde kimsenin uygulamadığı çok ileri bir teknolojiyle zeytinyağı üretiyorlardı. Klazomenai’liler zeytinyağı ayrıştırma işleminde birleşik kaplar esasına göre çalışan üç gözlü bir düzenek geliştirerek ilk kesintisiz üretimi gerçekleştirmişlerdi. Toplanmış zeytinleri kırmak için aynı mil etrafında dönen taş silindirleri de ilk kez Klazomenai’liler kullanmıştı. Yapılan arkeolojik çalışmalarda Klozomenai’lilerin zeytinyağı sevkiyatında kullanmak için özel olarak ürettiği amforalardan çok sayıda bulunması Klozomenai’nin dünyanın en önemli zeytinyağı merkezlerinden biri olduğunu kanıtlıyor.

M.Ö. 334 yılında Antalya civarında da zeytincilik yapılıyordu. Bir efsaneye göre; bu tarihlerde Büyük İskender Perge’den Gordion’a giderken Antalya yakınlarındaki Termessos’u kuşatır. Termessos halkı Büyük İskender’le kararlı bir şekilde savaşır ve ona en seçme savaşçı askerleri ile iki kıymetli komutanını kaybettirir. Büyük İskender sonunda "Benim yolum çok uzun, ordumu bir kartal yuvası önünde harcayamam" diyerek kuşatmadan vazgeçer. Fakat, Termessoslular için zaferin faturası çok ağır olur. Büyük İskender’in ordusu çekilirken kent çevresindeki binlerce zeytin ağacını keser.

Bereket, uzun ömür ve barışın ağacı: Zeytin

Sabah kahvaltısından öğlen yemeğine, salatalardan mezelere zeytin ve zeytinyağı, Akdeniz’i çevreleyen tüm ülke mutfaklarının vazgeçilmez lezzetleri arasında yer alır. Huzur, bereket, uzun ömür ve barış sembolü zeytin ağacı ve onun ürünlerinin sağlıklı beslenme açısından faydaları da tartışılmaz.

Tarih boyunca insanlar tarafından zeytin ağacı kadar kutsal kabul edilmiş, üzerine bu kadar fazla anlam yüklenmiş başka bir ağaç yoktur. Kutsal kitaplarda ve efsanelerde zeytin ağacı ve zeytinyağı; bolluğun, refahın, sağlığın, zaferin, adaletin, aklın, bilgeliğin ve arınmanın, kısacası insanlık için en önemli erdem ve değerlerin sembolüdür. Zeytin, binyıllar boyunca Akdeniz kültürlerinin en önemli ticaret nesnelerinden biridir, aynı zamanda kültürün ve yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır.

Eski Ahit’e göre, insanoğlunun yeryüzüne kötülük tohumları saçtığını gören tanrı onu bir tufanla cezalandırmaya karar verir. Bu kötülüklerden uzak duran Hazreti Nuh’a bir gemi yapmasını ve bu gemiye her hayvandan birkaç çift almasını söyler. Hz. Nuh’un söyleneni gerçekleştirmesinin ardından büyük tufan başlar. Gemideki canlılar hariç yeryüzünde yaşayan her şey yok olur. Hz. Nuh tufan durulduğu zaman ayak basılacak bir kara parçası bulmak için gemiden bir güvercin salar. Ağzında yeni koparılmış bir zeytin dalıyla geri dönen güvercin suların geri çekildiğini müjdeler. Ağzında zeytin dalı tutan güvercin figürü bu nedenle ümidin ve barışın simgesi olarak kabul edilir. Tufanın yok ediciliğine karşı direnen zeytin ağacı ise ölümsüzlüğün simgesidir.

Akdeniz çevresinde yeşeren tüm medeniyetlerde zeytinyağı kültürün bir parçası olacak kadar yoğun bir şekilde kullanıldı. Laurence Durrell zeytinyağı tadının kendisine hatırlattıklarını şöyle anlatır: "Akdeniz’e özgü heykeller, palmiyeler, altın kolyeler, sakallı kahramanlar, şarap, düşünceler, gemiler, ayışığı, kanatlı Gorgonlar, bronz erkekler, filozoflar; bunların tümü dişlerin arasındaki bu siyah zeytinlerin ekşi ve keskin tadından yükselir gibidir. Etten bile eski, şaraptan bile eski bir tat. Soğuk su kadar eski."

Zeytin ve zeytinyağı Antik Yunan medeniyetinin ve kültürünün önemli bir parçasıdır. Efsaneye göre, Tanrıların Kralı Zeus Attika şehri için bir yarışma düzenler. Yarışmada şehre en değerli armağanı verecek olan Attika’nın koruyucusu olacaktır. Yarışmaya denizlerin tanrısı Poseidon ile bilgelik tanrıçası Athena katılır. Poseidon Attikalılara atı armağan eder. Bu, güçlü kuvvetli ve savaşlarda yararlılık gösterebilecek bir hayvandır. Athena ise mızrağını toprağa saplar ve oradan bir zeytin ağacı yükselir. At, savaşı temsil etmektedir, zeytin ağacı ise barışı. Mücadelede hakemlik yapan diğer tanrılar zaferi Athena’nın kazandığına karar verirler ve Athena Attika’nın koruyucu tanrıçası seçilir. Attika daha sonra koruyucu tanrıçasının ismi ile, yani Atina adıyla anılmaya başlar. Akropolis’te bulunan yaşlı zeytin ağaçlarının Athena’nın yarattığı ilk zeytin ağacının torunları olduğuna inanılır.