26.10.2010

Hangi mevsimde hangi balık yenir?



İstanbul, balık çeşitleri konusunda diğer sahil kentlerinden daha çok şanslı. Çünkü İstanbul Boğazı denizler arasında bir geçiş yolu niteliği taşıyor, balıklar mevsime göre kuzeye ya da güneye göç ettiğinde boğazlardan geçiyor. Denizlerdeki kirlilik nedeniyle bu çeşitlilik eskiye oranla azalmış durumda, ancak yine de İstanbullular herhangi bir sahil kentinden çok daha fazla balık çeşidini birarada görme şansına sahip.

22.10.2010

Şevketibostan


Malzemeler: Yarım kilo şevketibostan, 150 gr. kuşbaşı et (eğer istenirse et yerine pastırma da kullanılabilir), 1 baş soğan, 2 bardak su, zeytinyağı, tuz

Yapılışı: Soğanı piyazdaki gibi doğrayıp zeytinyağında biraz çevirdikten sonra eti ekleyip kavurun, üzerine yıkanıp doğranmış şevketibostanı ekleyin. Biraz karıştırıp suyu ve tuzu ekleyin. Şevketibostan yumuşayana kadar pişirin.

21.10.2010

Isırganotlu Gözleme

Malzeme: 1 demet ısırgan otu, 2 yufka, 1 avuç çökelek peyniri, 1 çorba kaşığı zeytinyağı, tuz, kırmızı pul biber.

Yapılışı: Isırgan otunu ayıklayıp yıkayın. Doğradığınız ısırgan otunu çökelek peyniri, tuz ve kırmızı pul biberle karıştırın. Yufkaları dört eşit parçaya böldükten sonra hazırladığınız karışımı içine koyup bohça gibi katlayın. Hazırladığınız gözlemelerin altına ve üstüne zeytinyağı sürüp bir tavada kızdırdığınız yağda kızartın.

20.10.2010

Doğanın çeşitliliğini sofranıza taşıyın: Ot yemekleri


Ülkemizde yerel mutfakların da katkıda bulunduğu zengin bir mutfak kültürü mevcut. Bu kültür içerisinde sağlıklı beslenme için en ideal mutfaklardan biri olan Akdeniz mutfağının yeri oldukça önemli. Akdeniz ve Ege bölgelerinde ağırlıklı olarak zeytinyağlılar, sebze yemekleri, özellikle buğday ağırlıklı olmak üzere tahıllar, su ürünleri, süt türevleri ve baharatların ana hatlarını oluşturduğu beslenme kültürünün en önemli halkalarından biri de yabani otlar. Doğadan toplanan yabani otlardan yapılan yemeklerin Ege ve Akdeniz bölgesindeki mutfak kültüründe yeri büyük. Doğada hangi otun hangi mevsimde yeşerdiğini çok iyi bilen Ege ve Akdenizliler tarihten bu yana yabani ot ve köklerden, mantarlardan ve yabani meyvelerden zengin bir yemek çeşitliliği yaratarak doğanın sunduğu imkânları çok iyi değerlendirmeyi bildiler.

12.10.2010

Uzakdoğunun mucize bitkisi: Ginseng


Köklerinin şifalı olduğuna inanılan ginseng bitkisi Çin, Japonya, Kore gibi uzakdoğu ülkelerinde yaygın olarak kullanılır. Bu bölgelerde yabani formu bulunan ginsengin botanikteki ismi Panax’tır. Kelime, Yunanca “tam iyileşme” anlamına gelen “panacea” kelimesinden türemiştir. Çok yıllık otsu bir bitki olan ginsengin kökleri beyaz ve kırmızı olan türleri mevcuttur. Ağaç kabuğu dokusuna benzer bir görüntüsü vardır.
Çin tıbbında yaygın olarak kullanılan ginsengin yorgunluğu giderici, iştah açıcı ve cinsel gücü artırıcı özellikleri var. Lezzeti pek de hoş olmayan bir bitki olan ginseng, Çin tıbbında kan basıncını düzenlemek, akciğer ve kalbi kuvvetlendirmek, merkezi sinir sistemini uyarmak, kolesterol seviyesini düşürmek, fiziksel ve zihinsel dayanıklılığı artırmak gibi amaçlarla kullanılıyor.

Ferahlık veren bitki: Nane


Avrupa ve Akdeniz ülkelerinde çok yaygın bir bitki olan nanenin kurusunu yemeklere lezzet vermesi için kullanmak dışında, çoğumuz bu şifalı bitkinin ne işe yaradığının farkında bile değiliz.

Halbuki tabiatta pek çok nane çeşidi vardır ve tesirleri o kadar çok yönlüdür ki, henüz 9. yüzyılda bu konu ile ilgilenen Reichenay Adası'nda yaşayan Hristiyan din adamı Walahfried Strabo şunları belirtiyor: "Tabiatta var olan nane çeşitleri ve bunların tesirlerini sayabilen bir kişinin, Kızıldeniz'de ne kadar balık yüzdüğünü bildiği kabul edilir."

Ballıbabagiller familyasındaki aynı cinsten 25 kadar çok yıllık dayanıklı otsu bitkinin genel adıdır ‘Nane’. Dünyanın tüm ılıman ve astropikal bölgelerine yayıldığı gibi ülkemizde de 7 türü yetişmekte. Nemli ve gölgelik yerleri çok seven nane türlerinin boyları 3 ila 100 santimetre arasında değişebiliyor. Dört köşe kesitli, kırmızımsı gövde ve dalları; karşılıklı dizilen, kenarları dişli, keskin ama hoş kokulu koyu yeşil yaprakları ve dal uçlarında kümeler oluşturarak temmuz-ağustos aylarında açan leylak, pembe ya da beyaz renkli çiçekleri vardır nanenin. Koyu kahverengi, minik taneli ve küremsi biçimli tohumları olur. Nane türleri, döktüğü tohumlarıyla çoğalır ya da çoğaltılabilir.

Avusturalya'nın cilt dostu bitkisi: Çay ağacı


Hint Defnesi olarak da bilinen çay ağacı Avusturalya’da yetişen bir bitki. Avusturalya yerlileri eskiden bu yana ağaçın yapraklarından elde edilen, antiseptik etkisi olan yağ ve esansı çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanmışlar. Çeşitli cinsleri olan çay ağacının en sık kullanılan cinsi Melaleuca alternifolia olarak adlandırılan cinsidir. 6 metreyi aşmayan dar yapraklı bir ağaç olan çay ağacı Türkiye’de yetişmiyor.

Çay ağacının İngilizce’de Tea Tree olarak anılmasının nedeni, Kaptan Cook’un gemisindeki tayfaların ağacın yapraklarını kaynatarak çay yerine içmelerine dayanıyor.

Kalbinizin dostu: Ceviz


Cevizin içeriğinde sağlıklı beslenme için çok önemli olan çoklu doymamış yağ asitleri, çinko, lif ve magnezyum, E vitamini ve kalp ve damar hastalıklarını önleyici omega-3 ve omega-6 bulunur.

Ilıman iklimi olan bölgelerde odunu ve meyvesi için yetiştirilen, kabuğu açık renkli, seyrek yapraklı büyük bir ağaç olan ceviz ağacının, gerek taze gerekse kuru olarak tüketilen, ayrıca yağı da elde edilen meyvesi insan sağlığı için oldukça yararlıdır. Yaprakları ve kabuklarından hazırlanan ilaçlar kanı temizler. Ayrıca cevizin yeşil kabuğu eski tarihlerden bu yana saç boyası olarak kullanılır.

Ceviz ağacı marangozlukta da en çok tercih edilen ağaç cinslerinden biridir. Yaklaşık 20 çeşidi olan ceviz ağacının, meyvesi kuruyemiş olarak yenen türü “adi ceviz” diye bilinir. Ceviz Türkiyenin hemen hemen her bölgesinde yetişir. Dünyada yetişen cevizler içerisinde en kalitelisi Anadolu’da yetişen cevizdir.

Cevizin faydaları
Cevizin içeriğinde bol miktarda nişasta ve yağ bulunur, vitamin, mineral, protein ve lif açısından zengin ve besleyicidir. Sağlıklı beslenmenin önemli unsurlarından biri olan çoklu doymamış yağ asitleri, çinko, lif ve magnezyumun yanısıra damarları koruyucu özelliği olan E vitamini, A, B1, B2, C ve K vitaminleri, ayrıca kalp ve damar hastalıklarını önleyici Omega-3 ve Omega-6 yağ asitlerini içerir. Cevizin içerisinde bulunan yağın yaklaşık %90’ı doymamış yağdır. Doymamış yağ asitleri kanda kolesterol birikimini önleyici etkiye sahiptir. Bu özelliklerinden dolayı ceviz kalp dostudur. Kan dolaşımını ve karaciğer fonksiyonlarını düzenler, serum kolesterolünün azalmasını sağlar.

İçerdiği antioksidanlar sayesinde yaşlanmayı geciktirir. Vücutta bulunan zararlı maddelerin uzaklaştırılmasında etkilidir.

Ceviz yağının cilt bakımı için oldukça faydalı olduğu biliniyor. Banyo suyuna karıştırılan birkaç damla ceviz yağı cilt sağlığı için yararlı oluyor. Ceviz yağı ciltteki çatlaklara da iyi geliyor. Yüze masaj yapılarak sürüldüğünde cilt lekelerinin geçmesine yardımcı oluyor.

Cevizin zihinsel fonksiyonları artırıcı özelliği de vardır. Uzmanlar içerdiği fosfor, kalsiyum, potasyum gibi maddeler nedeniyle her gün yenen bir ya da iki ceviz içinin zekayı geliştirici, hafızayı kuvvetlendirici özelliği olduğunu belirtiyor.
Cevizi satın alırken içinin küflü ve kabuk renginin çok parlak olmamasına dikkat etmek gerekiyor. Kabukları çok parlak olan cevizler kimyasal işlemlerle parlatıldığı için zararlı bazı maddeler içerebiliyor.

Cevizi kabuklu olarak alıp tüketileceği zaman kırmak kabuksuz olarak almaya oranla daha doğru bir tercih. Çünkü kırılmış cevizin küflenme olasılığı var. Ceviz kabukları ile saklandığında küflenmesine karşı önlem alınmış oluyor.

Doğadan gelen güzellik ve şifa: Badem


İçerisinde bol miktarda E vitamini, mineraller, oleik ve linoleik esansiyel yağ asitleri(omega-3, omega-6 ve omega-9) ve A vitamini bulunan badem vücudumuza birçok faydası olanşifalı bir bitkidir.

Badem, gülgiller familyasına ait yaprak döken küçük bir ağaçtır. Yabani formu Akdeniz bölgesinde Suriye, Lübnan, İsrail ve Ürdün’de yetişir. Bu bölgede evcilleştirilerek yetiştirilmeye başladığı tahmin ediliyor.

Sıcak iklimde yetişen, kuraklığa dayanıklı bir ağaç olan bademin Türkiye’deki en kaliteli üretimi Datça Yarımadası’nda yapılır. Diş bademi, taş bademi, nurlu bademi, gabadağ, acıpayam ve şeytan payamı gibi cinsleri vardır. Badem taze olarak yenebileceği gibi olgunlaştıktan sonra çekirdeği de yenebilir.

İçerisinde bol miktarda E vitamini, mineraller, oleik ve linoleik esansiyel yağ asitleri (omega-3, omega-6 ve omega-9) ve A vitamini bulunan badem çok şifalı bir bitkidir. Acı ve tatlı olmak üzere iki türü bulunan bademin ağacının tohumlarının soğuk pres yöntemiyle sıkılması ile elde edilen yağ pek çok alanda kullanılır. Soluk sarı renkli, hafif kokulu, tadı cevize benzeyen sabit bir yağdır.

Bademde karbonhidrat, doymamış yağ, lif, fosfor, kalsiyum, demir, potasyum, magnezyum, çinko, A, B, C ve E vitamini bulunur. Kalp krizi ve kansere karşı koruyucu etkisi vardır. İçinde bulundurduğu besleyici maddeler sebebiyle kuru ciltler için çok faydalıdır. Bilinen en eski bakım ürünlerinden biri olan tatlı badem yağı, cilt, vücut, tırnak ve saç bakımında da oldukça etkilidir.

Bademin yararları
• Tatlı badem yağı sütle karıştırılıp içilirse mideyi güçlendirir, böbrek, mesane ve üreme yollarındaki iltihapları gidermede yardımcı olur.
• Kolesterol ve kan şekeri seviyesinin ayarlanmasında yararlıdır.
• Badem beyne çok yararlıdır. Ayrıca bedensel ve zihinsel yorgunluklara da iyi gelir, sinirleri güçlendirir.
• Hastalık sonrası nekahat dönemlerini kısaltmada da etkilidir.
• Boğaz ağrısı, anjin, soğuk algınlığı bronşit gibi rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır. Ateş düşürücü etkisi de vardır.
• Bağırsak parazitlerini düşürmede ve kabızlığı gidermede etkilidir. Tatlı badem yağı yumurta ile karıştırılıp sürüldüğünde basurun iyileşmesinde etkilidir.
• Badem yağı makyaj çıkarıcı, cilt temizleyici olarak kullanılabilir. Yüze yedirilerek sürüldüğünde cildi yumuşatıcı etkisi vardır. Kuru ve çatlak ciltlerde ve cilt pürüzlerini gidermede faydası vardır. Ayrıca balla karıştırılıp yaralara ve iltihaplı yerlere sürüldüğünde iyi gelir. Hamilelik sırasında oluşan çatlakların tedavisinde de etkilidir.
• Saç derisine friksiyon yapılarak yedirilir ve bekletilirse saç köklerini güçlendirir, saç dökülmesini önler.
• Emziren annelerin sütünü artırır ve bebeklerin gelişimine yardımcı olur.

Zeytinyağlı Enginar

Malzemeler:
6 adet enginar, 2 adet havuç, 1 adet patates, 6 adet arpacık soğanı, 1 limon, 1’er bardak bezelye, zeytinyağı ve su, dereotu.

Yapılışı:
Enginarları yıkadıktan sonra diğer malzemeyi hazırlayana kadar limonlu suda bekletin. Havuçları ve patatesi küp küp doğradıktan sonra bezelyeyle birlikte 2-3 dakika haşlayın. Enginarları altı düz bir tencereye dizin, içlerine haşladığınız malzemeyi yerleştirin, arpacık soğanlarını ayıkladıktan sonra dörde bölerek her enginara bir adet denk gelecek şekilde malzemenin içerisine yerleştirin. Zeytinyağı ile birlikte limonun suyunu çırparak enginarların üzerine gezdirin. 1 bardak su ilave ederek yarım saat orta hararetteki ateşte pişirin. Soğuduktan sonra üzerini dereotu ile süsleyerek servis yapın.

Zeytinyağlı Patlıcan

Malzemeler:
6-8 ince patlıcan, zeytinyağı, 2 diş sarımsak, 1 adet soğan, 1 adet dolmalık kırmızı biber, 2 adet domates, yarım bardak su, 1 tatlı kaşığı kekik, 3 tatlı kaşığı elma sirkesi, 3 yemek kaşığı çekirdeği ayıklanmış zeytin, tuz ve karabiber

Yapılışı:
Patlıcanları uzunlamasına ikiye bölün. Tavanın tabanını kaplayacak kadar sıvı yağ koyun. Yağı kızdırıp patlıcanları 2-3 dakika kızartın. Tavadan alın ve kağıt havluda yağını süzün. Sıcak kalması için patlıcanların üstünü örtün. Tencerede zeytinyağını kızdırıp, dövülmüş sarımsak ve ince doğranmış soğanı ilave edin. Orta ateşte 2-3 dakika karıştırın. Dolmalık kırmızı biberi ve domatesi doğrayıp ilave edin, yumuşayıncaya kadar pişirin. Suyu ilave edin, karışımı 5-10 dakika koyulaşıncaya kadar pişirin. Kekik ve sirkeyi karıştırarak ilave edin. 3-4 dakika daha pişirin. Zeytin, tuz ve karabiberi ekleyin. Hazırladığınız karışımı sıcak patlıcanların üzerine dökerek fesleğen parçaları ile servis yapın.

Not:
Zeytinyağlı yemekleri pişirirken, 4-6 kişilik bir yemeğe bir tatlı kaşığı kadar şeker ilave edilebilir. Bazı usta aşçıların tercih ettiği, bazılarının da şiddetle karşı çıktığı bu uygulamayı damak tadınıza bağlı olarak tercih edebilirsiniz.

Bir sağlık kaynağı: Zeytin


Akdeniz çevresinde yaşayıp da zeytinyağı kültürünün dışında kalmak olanaksız. 11. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya gelen Türkler, yemeklerde temelde tereyağı kullanmalarına rağmen buradaki Doğu Romalılar’ın zeytinyağı kültürü ile tanışıp onu benimsediler. Özellikle Batı Anadolu’da gelişmiş olan zeytinyağlı yemek yeme alışkanlığı, Osmanlı sarayına da taşınarak, saray mutfağının yetenekli aşçıları tarafından geliştirildi. O gün bugündür zeytinyağlılar Türk mutfağının vazgeçilmez bileşkelerinden birini oluşturur.

Batı ülkelerinde zeytinyağı sadece kızartmalarda ve salatalarda kullanılır. Mutfak kültüründe "zeytinyağlılar" diye bir kategori bulunan tek mutfak Türk mutfağıdır. Ülkemizde sebzeleri taze tüketme alışkanlığı ve sıcak yaz aylarında soğuk yemeklerin tercih edilmesinin zeytinyağlı yemek türlerinin iyice gelişmesine yol açtığı düşünülüyor.

Zeytinyağı özellikle Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yoğun bir biçimde tüketilir. Akdeniz bölgesinde sadece soğuk yenilen yiyecekler değil pek çok sıcak ve etli yiyecek de zeytinyağı ile pişer. Ege illerimizin bir bölümünde, sabah öğünlerinde kekik, nane gibi otlarla tatlandırılan zeytinyağı, ekmekle birlikte afiyetle yenir.

Zeytinyağı lezzetinin yanı sıra tam bir sağlık kaynağıdır. Dünyada kalp hastalıklarının en az görüldüğü ülkeler, zeytinyağının yoğun olarak tüketildiği Akdeniz ülkeleridir. Zeytinyağının kalp sağlığı üzerindeki en önemli etkisi kötü kolesterolü düşürmesidir. Zeytinyağı mide tarafından da iyi tolere edilir. Gastrik asit salgısını azalttığı için ülser tedavilerinde ilaç kullanımının yanında, zeytinyağı kullanımı da önerilir. Zeytinyağı linolenik asit ve E vitamini içerdiği için yaşlanmayı da yavaşlatır.

Günümüzde zeytinyağının yerini öteki sıvı yağlar aldı belki ama sızma zeytinyağı ile yapılan salataların, yaprak sarmalarının, pırasanın, fasulye pilakisinin yeri kolay kolay doldurulamaz.

Zeytinin Anadolu'daki geçmişi

Zeytinyağı kültürünün Anadolu’daki geçmişi oldukça eskilere dayanıyor. İzmir Urla’da, Limantepe Höyüğü’nde yapılan kazıda, M.Ö. 3000-2000 yıllarına dayanan zeytincilikle ilgili ilkel buluntular ve sonraki dönemlere ait zeytinyağı depoları ortaya çıkarıldı. Kilis yakınlarındaki Oylum Höyük’te, yaklaşık M.Ö. 2500 yıllarına ait olduğu sanılan mezarlar içerisinde, ölü hediyesi olarak kaplara konulmuş zeytinler bulundu. Dünya üzerindeki en eski zeytinyağı tesisi (M.Ö. 6. yüzyıl) İzmir’in Urla ilçesi yakınlarındaki antik Klazomenai kentinde bulundu. İyonlar bu tesiste o dönemde kimsenin uygulamadığı çok ileri bir teknolojiyle zeytinyağı üretiyorlardı. Klazomenai’liler zeytinyağı ayrıştırma işleminde birleşik kaplar esasına göre çalışan üç gözlü bir düzenek geliştirerek ilk kesintisiz üretimi gerçekleştirmişlerdi. Toplanmış zeytinleri kırmak için aynı mil etrafında dönen taş silindirleri de ilk kez Klazomenai’liler kullanmıştı. Yapılan arkeolojik çalışmalarda Klozomenai’lilerin zeytinyağı sevkiyatında kullanmak için özel olarak ürettiği amforalardan çok sayıda bulunması Klozomenai’nin dünyanın en önemli zeytinyağı merkezlerinden biri olduğunu kanıtlıyor.

M.Ö. 334 yılında Antalya civarında da zeytincilik yapılıyordu. Bir efsaneye göre; bu tarihlerde Büyük İskender Perge’den Gordion’a giderken Antalya yakınlarındaki Termessos’u kuşatır. Termessos halkı Büyük İskender’le kararlı bir şekilde savaşır ve ona en seçme savaşçı askerleri ile iki kıymetli komutanını kaybettirir. Büyük İskender sonunda "Benim yolum çok uzun, ordumu bir kartal yuvası önünde harcayamam" diyerek kuşatmadan vazgeçer. Fakat, Termessoslular için zaferin faturası çok ağır olur. Büyük İskender’in ordusu çekilirken kent çevresindeki binlerce zeytin ağacını keser.

Bereket, uzun ömür ve barışın ağacı: Zeytin

Sabah kahvaltısından öğlen yemeğine, salatalardan mezelere zeytin ve zeytinyağı, Akdeniz’i çevreleyen tüm ülke mutfaklarının vazgeçilmez lezzetleri arasında yer alır. Huzur, bereket, uzun ömür ve barış sembolü zeytin ağacı ve onun ürünlerinin sağlıklı beslenme açısından faydaları da tartışılmaz.

Tarih boyunca insanlar tarafından zeytin ağacı kadar kutsal kabul edilmiş, üzerine bu kadar fazla anlam yüklenmiş başka bir ağaç yoktur. Kutsal kitaplarda ve efsanelerde zeytin ağacı ve zeytinyağı; bolluğun, refahın, sağlığın, zaferin, adaletin, aklın, bilgeliğin ve arınmanın, kısacası insanlık için en önemli erdem ve değerlerin sembolüdür. Zeytin, binyıllar boyunca Akdeniz kültürlerinin en önemli ticaret nesnelerinden biridir, aynı zamanda kültürün ve yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır.

Eski Ahit’e göre, insanoğlunun yeryüzüne kötülük tohumları saçtığını gören tanrı onu bir tufanla cezalandırmaya karar verir. Bu kötülüklerden uzak duran Hazreti Nuh’a bir gemi yapmasını ve bu gemiye her hayvandan birkaç çift almasını söyler. Hz. Nuh’un söyleneni gerçekleştirmesinin ardından büyük tufan başlar. Gemideki canlılar hariç yeryüzünde yaşayan her şey yok olur. Hz. Nuh tufan durulduğu zaman ayak basılacak bir kara parçası bulmak için gemiden bir güvercin salar. Ağzında yeni koparılmış bir zeytin dalıyla geri dönen güvercin suların geri çekildiğini müjdeler. Ağzında zeytin dalı tutan güvercin figürü bu nedenle ümidin ve barışın simgesi olarak kabul edilir. Tufanın yok ediciliğine karşı direnen zeytin ağacı ise ölümsüzlüğün simgesidir.

Akdeniz çevresinde yeşeren tüm medeniyetlerde zeytinyağı kültürün bir parçası olacak kadar yoğun bir şekilde kullanıldı. Laurence Durrell zeytinyağı tadının kendisine hatırlattıklarını şöyle anlatır: "Akdeniz’e özgü heykeller, palmiyeler, altın kolyeler, sakallı kahramanlar, şarap, düşünceler, gemiler, ayışığı, kanatlı Gorgonlar, bronz erkekler, filozoflar; bunların tümü dişlerin arasındaki bu siyah zeytinlerin ekşi ve keskin tadından yükselir gibidir. Etten bile eski, şaraptan bile eski bir tat. Soğuk su kadar eski."

Zeytin ve zeytinyağı Antik Yunan medeniyetinin ve kültürünün önemli bir parçasıdır. Efsaneye göre, Tanrıların Kralı Zeus Attika şehri için bir yarışma düzenler. Yarışmada şehre en değerli armağanı verecek olan Attika’nın koruyucusu olacaktır. Yarışmaya denizlerin tanrısı Poseidon ile bilgelik tanrıçası Athena katılır. Poseidon Attikalılara atı armağan eder. Bu, güçlü kuvvetli ve savaşlarda yararlılık gösterebilecek bir hayvandır. Athena ise mızrağını toprağa saplar ve oradan bir zeytin ağacı yükselir. At, savaşı temsil etmektedir, zeytin ağacı ise barışı. Mücadelede hakemlik yapan diğer tanrılar zaferi Athena’nın kazandığına karar verirler ve Athena Attika’nın koruyucu tanrıçası seçilir. Attika daha sonra koruyucu tanrıçasının ismi ile, yani Atina adıyla anılmaya başlar. Akropolis’te bulunan yaşlı zeytin ağaçlarının Athena’nın yarattığı ilk zeytin ağacının torunları olduğuna inanılır.