tag:blogger.com,1999:blog-24381903329100533852024-03-13T08:57:49.209+03:00Doğal Yaşam RehberiGDO, Sağlıklı Gıda, Ekolojik Yaşam, Permakültür, Sürdürülebilir Yaşam, Sağlık, Organik, Doğa, Çevre, Su konularında rehberiniz.Bayram Alihttp://www.blogger.com/profile/00272722223909515748noreply@blogger.comBlogger51125tag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-22220478922425225052011-01-21T18:29:00.000+02:002011-01-21T18:29:17.754+02:00Taşındık<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://southgranville.info/wp-content/uploads/2010/09/we-have-moved-south-granville-dot-org-13836198-600x457.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="243" src="http://southgranville.info/wp-content/uploads/2010/09/we-have-moved-south-granville-dot-org-13836198-600x457.jpg" width="320" /></a></div><span class="Apple-style-span" style="font-size: large;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-size: large;">Taşındık... Artık <a href="http://www.dogalyasamrehberi.com/">www.dogalyasamrehberi.com</a> adresindeyiz :)</span>Bayram Alihttp://www.blogger.com/profile/00272722223909515748noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-32857321959686571772011-01-13T10:16:00.000+02:002011-01-13T10:16:29.562+02:00Cilt ve Makyaj Temizliğinde Kullanılabilecek Doğal Kozmetikler<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYdYkzRstmzVUixap22eNJfiRi9k9vBmd_2auiewkKZlgKNNJYXJGUTwk8Tb0fCudoIuTp5ETqMhPLCLhLN-aAz-T4wv_k2lQCsfA_7DQQDqEknVYADwys0TvyknsQKDBde9bTHCckHi4/s1600/dogal_kozmetik.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYdYkzRstmzVUixap22eNJfiRi9k9vBmd_2auiewkKZlgKNNJYXJGUTwk8Tb0fCudoIuTp5ETqMhPLCLhLN-aAz-T4wv_k2lQCsfA_7DQQDqEknVYADwys0TvyknsQKDBde9bTHCckHi4/s320/dogal_kozmetik.jpg" width="320" /></a></div><b><br />
</b><br />
<b>Su şeklinde temizleyiciler</b><br />
<b><br />
</b><br />
Temizleyici ve antiseptik etkili bitkilerin infüzyon (demleme yöntemi) veya distilasyon (damıtma yani buhar haline getirerek soğutma yöntemi) yoluyla elde edilmiş suları (gül suyu, lavanta suyu, biberiye suyu, nane suyu..) kullanılabilir. İçine gliserin, makyaj malzemesini çözecek hafif bir yağ (susam yağı gibi), ferahlatıcı ve çözücü özelliği dolayısıyla alkol veya elma sirkesi, hoş kokulu ve antiseptik etkili aromatik yağlar ilave edilebilir.<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
100 ml. gül suyu<br />
5 ml (1 yemek kaşığı) gliserin<br />
1 çay kaşığı ebegümeci suyu (renk verir<br />
ve hafif asidik ortam yaratır)<br />
1 damla gül yağı<br />
Fazla makyaj yapıp temizlemekte güçlük<br />
çekenler, gliserini fazla koyarak çözünürlüğü<br />
arttırabilirler.<br />
<br />
<b>Losyon şeklinde temizleyiciler</b><br />
<b><br />
</b><br />
Bitkilerin distilasyon veya maserasyon (su, yağ, yada alkol içinde bekletme yöntemi) yoluyla elde edilmiş suları (gül suyu, lavanta suyu, papatya suyu, biberiye suyu..) kullanılabilir. İçine sıvı yağ (en uygunu susam yağıdır, zeytin yağı veya hint yağı da kullanılabilir) ve emülgatör (kıvam arttırıcı) madde (Arap zamkı, kitre zamkı) ilave edilebilir. Böylece süt görünümünde bir losyon hazırlanmış olur.<br />
Kullanılacak bitki suyu, bitki yağı ve bunları biraraya getirecek maddeler karıştırılıp çalkalanarak da elde edilebilir.<br />
100 ml. çöven suyu (çöven kökünün kaynatılmasıyla elde edilir) ve 2 kaşık susam yağı karıştırılıp çalkalanır.<br />
Bu karışıma nane suyu ve nane esansı ilave edilerek tekrar çalkalanır. Durduğunda su dibe çökeceğinden her kullanımdan önce çalkalamak gerekir.<br />
<br />
<span class="Apple-style-span" style="font-size: x-small;">Prof. Dr. Ayten Altıntaş</span>Bayram Alihttp://www.blogger.com/profile/00272722223909515748noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-4918165700356999962011-01-12T12:40:00.001+02:002011-01-12T12:44:15.383+02:00Muhlama<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TS2FywoqICI/AAAAAAAAAEI/e_QawKIxVfY/s1600/Muhlama.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 240px; height: 182px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TS2FywoqICI/AAAAAAAAAEI/e_QawKIxVfY/s400/Muhlama.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5561248221967818786" /></a><p class="MsoNormal"><b>Malzemeler:</b> 1 Su bardağı mısır unu, 1 paket tereyağı, 150 gr. Trabzon muhlama peyniri, 1 su bardağı sıcak su.</p> <p class="MsoNormal"><b>Yapılışı:</b> Tereyağını tavada eritin, mısır ununu dökerek kavurun. Un pembeleşmeye başladığında sıcak suyu ilave ederek karıştırın. Karışım biraz katılaşmaya başladığında küçük parçalara ayırdığınız peyniri ilave ederek peynir eriyip diğer malzemeyle kaynaşana kadar karıştırın.</p> <p class="MsoNormal"><b>Not:</b> Peynir tuzlu olduğu için muhlamaya tuz koymanıza gerek yoktur. Muhlama peyniri bulamamanız durumunda 1,5 su bardağı rendelenmiş kaşar, 1,5 su bardağı rendelenmiş dil peynirini karıştırarak kullanabilirsiniz.</p>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-13381510370789433422011-01-11T12:27:00.002+02:002011-01-11T12:44:37.121+02:00Kahvaltı sofralarının vazgeçilmezi: Peynir<a href="http://2.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TSwxZsIdB0I/AAAAAAAAAEA/xIp1AJh4toA/s1600/Peynir.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5560873957308827458" src="http://2.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TSwxZsIdB0I/AAAAAAAAAEA/xIp1AJh4toA/s400/Peynir.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; display: block; height: 177px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 295px;" /></a><br />
<div class="MsoNormal">Kahvaltıların geleneksel gıdası peynir, dünyada Fransa, Hollanda, İtalya, İsviçre gibi ülkelerin ürettiği çeşitlerle tanınır. Oysa Türk mutfağı peynir çeşitleri açısından sayılan ülkeler kadar zengindir.</div><div class="MsoNormal">Peynir Türk mutfağında önemli yer tutan gıdalardan biridir. Hem besleyiciliği hem de lezzet çeşitliliği açısından özel bir gıda olan peynirin tarihi de neredeyse insanlık tarihi kadar eski. Sığır, koyun, keçi yetiştirilen ve sütçülük açısından zengin olan hemen her ülkede peynir yapılır. Peynirin Mezopotamya’da Sümerliler tarafından ve Hindistan’da İndus vadisinde çobanlar tarafından bulunduğu tahmin ediliyor. Antik çağlarda değişik bölgelerde değişik tekniklerle peynir yapıldığı biliniyor. </div><div class="MsoNormal">Ortaçağ Avrupa’sında peynirden ilaç olarak yararlanıldığı biliniyor. Peynir, ateş düşürücü olarak kullanıldığı gibi şarap içinde eritildikten sonra tüberküloz ve kadın hastalıklarına karşı bir ilaç olarak içilirdi.</div><a name='more'></a> <br />
<div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Peynir nasıl yapılır?<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Peynir yapımına elverişli olan süt 10 derecenin altında bir sıcaklıkta bekletilir. Taze peynir yapılacaksa süt pastörize edilir. Ardından, bekletilen süte peynir mayası katılarak pıhtılaşması sağlanır. Mayalanan süt, yapılacak peynire göre yarım saat ila iki saat arasında pıhtılaşmaya bırakılır.</div><div class="MsoNormal">Pıhtılaşan süt, üretilecek peynirin türüne göre değişik işlemlerden geçer. Genelde pıhtı, uzun sopalarla, endüstride ise özel üretilmiş pıhtı bıçaklarıyla ufak ve ince biçimlerde parçalanır. Daha sonra yapılacak peynirin çeşidine göre istenilen irilikte parçalanan ve karıştırılan pıhtı süzme bezlerine alınıp süzülür. Süzme işlemi tamamlanınca peynir, torbalarda askıya alınır. Sonra da kalıplara aktarılarak üzerine bir ağırlık yani baskı konulur. Askıya alma ve baskı işlemleriyle hem peynirde kalmış olan su iyice çıkar, hem de peynire istenilen biçim verilir. Bu aşamadan sonra sıra tuzlamaya gelir. Tuzlama çeşitli yöntemlerle yapılır. Kuru tuzlama ve salamura ülkemizde en çok uygulanan tuzlama yöntemleridir. Tuzlanan peynir, soğuk ortamda beklemeye bırakılır. Bekleyen peynir olgunlaşarak yenecek kıvama gelir. Kimi peynirlerin olgunlaşması için dört ay beklemesi gerekir. </div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Peynir çeşitleri<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Türkiye’deki başlıca peynir çeşitlerini şöyle sayabiliriz: Kaşkaval, kaşar, beyaz peynir, Ezine peyniri, Mihalıç peyniri, salamura peyniri, kopanisti, Abaza peyniri, Çerkez peyniri, Antep peyniri, Mengen peyniri, Manyas peyniri, sepet peyniri, dil peyniri, örgü peyniri, tulum peyniri, lor peyniri, künefe peyniri, gravyer, otlu peynir, küflü peynir, keçi peyniri. En fazla bilinen ve kullanılan bu çeşitler olsa da değişik yörelerde oldukça farklı peynir çeşitlerimiz de bulunuyor.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Peynirler içeriğinde kullanılan sütün çeşidine göre, örneğin inek, keçi, koyun peyniri olarak sınıflandırılabildiği gibi, içerdiği yağ oranına göre de (yağlı, orta yağlı, yağsız) sınıflandırılabilir. Kimi peynirlerse sertlik derecesine göre sınıflandırılır. Örneğin, çökelek gibi baskıdan geçmemiş peynirler yumuşak peynir sınıfına girer. Salamura, beyaz peynir ya da tulum peyniri ise yarı sert peynirler arasında yer alır. Mihalıç peyniri ise sert peynirler arasındadır. </div><div class="MsoNormal">Kaşar, dil, çerkez, örgü peyniri gibi pıhtısı haşlanan peynirler ayrı bir sınıf olarak değerlendirilir. Peynir, olgunlaşma durumuna göre de sınıflandırılabilir. Lor peyniri gibi olgunlaşmadan tüketilen peynirler "taze tüketilen" grubuna girerken, salamura peynirler "yarı olgunlaşmış", tulum, kaşar, mihalıç ise "tam olgunlaşmış" sınıfında ele alınır. </div><div class="MsoNormal">Peynir ilk çağlardan günümüze gelinceye dek tüm dünyada yoksul halkın ucuz protein kaynağı olarak sofraların vazgeçilmez gıdasıdır. Günümüzde farklı protein kaynaklarına erişimin daha kolay olmasına rağmen peynir sofralardaki yerini korumaya devam ediyor.</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-22992801684416591842011-01-06T12:36:00.002+02:002011-01-06T16:18:44.227+02:00Güçlü bir hafızaya sahip olmak için neler yapılmalı?<a href="http://2.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TSWbykEw9jI/AAAAAAAAAD4/nITAMJ280YQ/s1600/Hafiza.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5559020608038172210" src="http://2.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TSWbykEw9jI/AAAAAAAAAD4/nITAMJ280YQ/s400/Hafiza.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; display: block; height: 227px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 310px;" /></a><br />
<div class="MsoNormal">Hafızaya öğrenebilmeyi ve hatırlayabilmeyi kapsayan bir süreç olarak bakılabilir. İnsanlık son yüzyıl içerisinde özellikle de teknoloji alanında pek çok gelişmeye tanık oldu. Ve artık insanların bu günlerde öğrenmek ve hatırlamak zorunda oldukları daha fazla numara ve tarih var. Buna rağmen eskiden daha fazla şey hafızada tutulurken şimdi neredeyse hiçbir şey hatırda tutulmuyor. Çünkü hatırlanması gereken şeyler için teknoloji var.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal">İyi bir hafızaya sahip olmak için yapılan araştırmaların, MÖ 477’de Keos’lu ozan Simonides’in görsel ya da resimsel imgelerin belleğin işleyişini kolaylaştırdığını belirttiği "bellek sanatı" adlı tekniği buluşuna kadar uzandığı biliniyor. Günümüzde yapılan araştırmalarsa beynimizdeki enformasyonu geniş bir teknolojik araçlar ağına teslim ettiğimizi gösteriyor. Artık yaşadığımız deneyimleri kaydetmek için fotoğraflarımız ve video görüntülerimiz, tarihleri tutmak için takvimlerimiz, ortak bilgimizi saklamak için kitaplarımız ve internetimiz, not almamız için arkası yapışkanlı kâğıtlarımız var.</div><a name='more'></a> <br />
<div class="MsoNormal">Günümüzde, basılı kitapların, üzerine not alabildiğimiz arkası yapışkanlı kâğıtların ya da cep telefonu ve bilgisayarın olmadığı bir kültürde yaşamanın nasıl olacağını hayal etmek bile çok zor. Artık, yakınlarımızın telefon numaralarını ve doğum günlerini bile cep telefonumuz olmadan hatırlayamıyoruz.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Hafıza nedir?<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Hafıza, sinir hücrelerinin (nöronların) oluşturduğu bağlantı ağıdır. Bir nöron tarafından salınan kimyasal bir nörotransmitter başka bir hücreye sinyal gönderir. Her bir bağlantı noktasına sinaps denir. Ortalama bir yetişkin beyninde trilyonlarca sinaps vardır.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Yapılan araştırmalar beyinde yaklaşık yüz milyar nöron olduğunu gösteriyor. Hafıza, beyindeki nöronlar arası bağlantılardan oluşan bir depolama modelidir. Beyinde bu nöronlardan yüz milyarlarca bulunuyor ve her nöron, diğer nöronlarla beş bin ila on bin sinaptik bağlantı kurabiliyor. Bu da ortalama bir erişkinin beyninde beş yüz trilyon ila bir katrilyon arasında değişen sayıda sinaps bulunabileceği anlamına geliyor. </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Bu kadar çok nöronun bilgi depolama kapasitesi dünyadaki bilgilerin çok büyük bir kısmını içerebilecek büyüklükte. Bilgilerin nöronlara yüklenebilmesine öğrenme, bu bilgilerin yüklendikleri nöronlardan çağrılması sürecine ise hatırlama deniyor. Nöronlara yüklenmiş olan bilgi kümeleri arasında bağlantı kurabilmek ise üretici zekânın ortaya çıkmasına yol açıyor. Hafıza, hem öğrenebilmeyi yani bilginin depolanmasını hem de hatırlamayabilmeyi yani bilginin depodan çağrılabilmesini kapsıyor.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Beyinde sürekli bir değişim var<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Beyin hücrelerine diğer hücrelerden farklı olarak sürekli yeni bilgiler yüklenir. Beyin her yeni bilgiyi aldığında beyindeki nöronların zarlarındaki elektrik potansiyeli değişime uğrar. Bu değişimleri nöronlar yeni bilgi olarak kaydederler. Sinir sisteminin tüm yaptığı, duyu organlarının onları yorumlayacak büyük bir nöron grubuna gönderdiği bilgilerle, bugün ne olduğunu, gelecekte ne olacağını anlayarak en iyi biçimde tepki vermeyi sağlamaktır. Beyin, temelde geleceği tahmin etme makinesidir ve çalışabilmek için beyindeki anılar kargaşası içerisinde bir düzen oluşturmalıdır. </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Beyinden geçen şeylerin çoğunun, onlar üzerinde düşünülen süreden fazla hatırlanmaya ihtiyacı yok. Hatırladığımız ve düşündüğümüz her şey, bu büyük sinir ağındaki bağlantıları değiştirir. Sinapslar kuvvetlenir, zayıflar ya da yenileri oluşur; fiziksel yapı değişir. Aslında bu yapı her zaman değişim halindedir; her an, hatta uykudayken bile.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Çocukluğumuzdan kalma pek çok bilgiyi hatırlayabiliriz. Bu durum nöronlarımızın çocukluğumuzdan beri hayatlarını sürdürmelerinin bir sonucudur. Vücut hücrelerimizin önemli bir bölümü ortalama üç ay yaşayıp ölmekte ve yerlerine yenileri yapılmaktadır. Beyin hücreleri ise varlıklarını sürdürmektedir. Beyin hücresinin ölmesi demek onun taşıdığı bilginin ömür boyu kaybedilmesi demektir. Beyin, çocukluğumuzda yaşadığımız önemsiz deneyimleri yaşam boyunca saklayıp bizim için çok önemli bir telefon numarasını iki dakikadan fazla saklayamayabilir.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">İki tür hafıza<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Kesin bir fikir birliği olmasa da bilim insanları hafıza türlerini genel olarak kısa ve uzun süreli hafıza olarak ikiye ayırıyor. Biyofizik bir süreç olan kısa süreli hafıza, öğrenilen bilginin otuz saniyeyi geçmeyen hatırlama durumlarında görülmesi demek oluyor. Uzun süreli hafıza ise biyokimyasal bir süreç. Otuz saniyeyi geçtikten sonra hatırlanan her bilgi veya olay uzun süreli bellekten çağrılıyor. </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Bir bilginin uzun süreli belleğe girmesi protein sentezi ile gerçekleşiyor. Uzun süreli hafıza da alt bölümlere ayrılıyor. Bunlar şöyle sıralanabilir:</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Açık hafıza:</b> İstemli olarak, anımsanarak, sözlü olarak ifade edilebilecek anılardan oluşur. Örneğin, bir dizi sözcük verilerek bu sözcüklerin tekrarlanmasının istenmesi durumunda "açık bellek" kullanarak bu işlem gerçekleştirilir. </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Örtük hafıza:</b> Açık belleğin karşıtı olarak tanımlanır. Anıların tekrar yoluyla ya da pratikle birikmesidir. Kayak yapmak ya da bisiklete binmek örnek olarak verilebilir.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Olaysal hafıza:</b> Kişinin başından geçen olaylardan ve özel durumlardan oluşur. Sözgelimi ilk kez İstanbul’da tiyatroya gitmiş olmak gibi.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">İlintilendirme hafızası:</b> Sembollerin yorumlanmasında ve yapılandırılmasında kullanılan bilgilerden oluşur. Örneğin, Ankara’yla ilgili bu tür bir anı, bu kentin Türkiye’de olduğu, yüzölçümü, burada Türkiye Büyük Milet Meclisi’nin bulunduğu gibi bilgilerle ilgilidir. Kişinin Ankara’ya yaptığı bir geziyle ilgili olmak zorunda değildir.</div><div class="MsoNormal">Hafıza süreci; alış, kodlama, depolama, geri çağırma ve unutma olarak sıralanıyor. Bu süreçte ilk sırada yer alan alış, kısa ve uzun süreli hafıza türlerinde farklı işler. Kısa süreli hafızada anlık ve çalışma hafızası şeklinde alış olur. Uzun süreli bellekte ise bu süreç olayları ve bilgileri hatırlamak, alışkanlık/beceri hafızası ve duygusal hafıza olarak işler. Kodlama, dış dünyadaki uyarıcıların belleğe kaydedilebilecek biçime dönüştürülmesidir. Depolama, kodlanan bilginin tutulmasıyken, geri çağırma depolanan bilginin gerektiği zaman aranıp, bulunup çıkarılmasıdır. Unutma ise son süreçtir. Unutma bir hafıza problemi olarak sayılsa da aslında gerekli bir olaydır. Her şeyi hatırlamak bazen önemli sorunlara yol açabilir. Sözü edilen süreçler hem kısa süreli bellekte hem de uzun süreli bellekte yer alıyor.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Sinirdilbilimdeki (nörolinguistik) gelişmeler beynin nasıl öğrendiğini ve hatırladığını görmeye imkân sağlıyor. Hafızayı tanımlamak için kullanılan fotoğraf ve kayıt cihazı gibi benzetmeler, belleğin kusursuz çalışan bir makine gibi olduğunu düşündürtüyor. Hafızayı sanki dış dünya deneyimlerini bize titiz biçimde çeviren bir makine gibi düşünüyoruz. </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Halbuki hafıza çok daha karmaşık bir işleyişe sahip. Örneğin, çoğu insan üç ya da dört yaşından önceki deneyimleri hatırlamaz. Bu olguya çocukluk amnezisi denir. Bu büyük olasılıkla, beynin tümüyle gelişmemiş olmasından kaynaklanır. Yaş lerledikçe bellek giderek zayıflar; özellikle de daha önce gördüğümüz ya da öğrendiğimiz şeyleri hatırlama yeteneğimiz zayıflar.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Hatırlama ve unutmaya yönelik elde edilen bulgular bu konunun tarihsel süreci içerisinde çeşitlilik gösteriyor. Harvard psikologlarından Daniel Schacter’in 2001 yılında "Hafızanın Yedi Günahı" (Seven Sins Of Memory, Psycology Today, Mayıs 2001) başlığıyla yayınyadığı çalışmasında hafıza ile ilgili yedi sorunu şöyle sıralıyor:</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">1. Dalgınlık:</b> Dikkat ve hafıza arasında yaşanan bir sorundur. Hatırlanması gerekilen şey üzerinde yoğunlaşılamamasından kaynaklanır. Örnek olarak anahtarları yanlış yere koyma, randevu unutma verilebilir.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">2. Geçicilik:</b> Zamanla hafızanın zayıflaması ya da kaybolması olarak tanımlanır. Zaten hafıza ile ilgili temel problemlerden biri budur. </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">3. Engelleme:</b> Hatırlanmaya çalışılan bilginin engellenmesidir. Yüz ile ad eşleştirmesi yapamamak, bir bilgiyi günler sonra hatırlamak bu hafıza sorununa örnek olarak verilebilir.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">4. Yanlış adlandırma:</b> Hafızayı yanlış kaynağa yönlendirme, gerçekle hayal kurulan şeyi karıştırma, arkadaşının söylediğini zannettiği şeyi aslında gazetede okumuş olma gibi.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">5. Telkin:</b> Soru, yorum, teklif ya da telkinle bir kişinin geçmişi hatırlamaya çalışırken kafasına bir şeyler sokmak.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">6. Yönlendirme:</b> Şu anki bilgi ve inançların, geçmişin hatırlanması üzerindeki etkisi. Bu durumda geçmiş gözden geçirilir ve yeniden yazılır.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">7. Israrcılık:</b> Unutmayı istediğimiz şeyin unutulamaması, istemediğimiz bazı şeylerin akıla gelmesi. Örneğin işte yapılan bir gaf, önemli bir sınavda alınan bir sonuç bu guruba girmektedir.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Doğru beslenme ve uyku<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Beslenme biçimi beyinsel gelişimde ve hafızanın güçlendirilmesinde en önemli faktörlerden biri. Uyku da bilinenin aksine vücudu dinlendirmek için değil beynin sağlıklı çalışması için gereklidir. Beyin, uyku sırasında, ayıkken yüklenen tüm bilgileri gözden geçiriyor ve gerekli merkezlere yerleştiriyor. Uyku sırasında beyin enerji depolar, gereksiz bilgileri atarak ertesi güne hazırlanır. Ayrıca uyku, henüz açıklanamayan bir sistem sayesinde bisiklete binmek, piyano çalmak gibi yeteneklerin gelişmesini de sağlıyor.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Bazı kişilerin hafızaları diğerlerine göre daha iyi, hatta mükemmel diye tanımlanır. Herkes güçlü bir hafızaya sahip olmak, daha kolay öğrenmek, çabuk okumak, iş yaşamında ya da öğrenim süresince daha başarılı olmak ister. Ancak gerçek olan şu ki pek çok insan hafızasını etkin ve verimli kullanmayı sağlayacak stratejilerden yararlanmıyor. Aslında bu sanıldığı kadar zor değil. Beyin egzersizleri, bedeni sağlıklı ve zinde tutacak diyet programı, bedensel ve zihinsel sağlığı koruyacak, güçlendirecek beyin egzersizleri ve stresten arınma programı güçlü bir hafıza sağlayabilir.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Hafızayı güçlendirme teknikleri<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal">Günlük hayatta saç tararken, diş fırçalarken, kahve karıştırırken ya da diğer basit işleri yaparken bile hafızanızı güçlendirmek mümkün. İşte hafızayı geliştirmek için birkaç basit teknik:</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Ters el alıştırması:</b> Sağ eliniz yerine biraz da sol elinizi kullanmaya başlayın. Saçlarınızı sol elinizle tarayın, ya da kalemi ters elinizle tutun... Sonuç olarak, rutin alışkanlıklarınızı kırar ve beyninizin kullanmadığınız diğer yarısını da harekete geçirmiş olursunuz.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Polisiye alıştırması:</b> "Dün akşam şu saatte ne yaptım, neredeydim, iki saat önce ne yaptım?" gibi, genellikle polisiye romanlarında sorulan soruları kendinize yöneltin. Ve tabii cevaplayın. Bu alıştırma sonucunda yaptıklarınıza karşı dikkatinizi geliştirebilirsiniz.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Ressam alıştırması:</b> Burnunuzun ucunda bir fırça olduğunu hayal edin. Bununla havaya en sevdiğiniz renkte yatay bir sekiz çizin. Bu çizim hareketleri, yorgun zihninizi hemen canlandırır. Aynı zamanda beyni bloke eden stresi etkili biçimde yok eder.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Çocuk oyunu alıştırması:</b> İşe veya alışverişe giderken, tıpkı bir çocuk gibi merak içinde bütün duyularınızı harekete geçirin. Bakın, dokunun, dinleyin, koklayın. Bu şekilde zihninizdeki çok ender kullandığınız bağlantıları canlandırır, beyninizin kapasitesini artırırsınız. Duyu organlarınızın ne kadar fazlasını kullanırsanız, hafızanız o kadar canlı kalır.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Harf alıştırması:</b> Elinize bir gazete ve bir fosforlu kalem alın. Sırasıyla paragrafları okuyun ve çift yazılmış harflerin üzerini çizin. Mesela, çift 't' ve 'm'lerin üzerini işaretleyin. Böylelikle konsantrasyonunuzun ne kadar uyarıldığını hemen hissedeceksiniz. Bu, zihnin canlanmasını artırır.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Yürüyüş alıştırması:</b> Asker yürüyüşü gibi olduğunuz yerde hareket edin. Sol bacağınızı her kaldırdığınızda, sağ elinizle, sağ bacağınızı her kaldırdığınızda sol elinizle dizlerinize dokunun. Böyle çaprazlama hareketlerle beyninizin her iki tarafını kullanmış olursunuz.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Ajan alıştırması:</b> Çevrenizde bulunan arabaların plakalarına bakın ve plakadaki harflerden kelimeler, hatta cümleler türetmeye çalışın. Böylece hem kelime hazinenizi geliştirir hem de beyninizi canlandırırsınız.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Resim alıştırması:</b> Bu alıştırmayla alışveriş listelerini çok kolay ezberleyebilir, hafızanızı güçlendirebilirsiniz. Bunun için kalem kağıt alın ve kağıdın üzerine mum, kaktüs, yonca gibi semboller çizin. Her resim bir sayıyı sembolize ediyor. Ardından sembolleri sayılara göre ezberleyin. Bu alıştırmayla, zihninizde listeler oluşturmayı kolay başarırsınız.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Otobiyografi alıştırması:</b> Hayat hikayenizi tekrar yazmanızın gerektiğini düşünün. Burada, işe, gittiğiniz ilkokuldan başlayabilirsiniz. Bunun için en yakın arkadaşınızı, tipini, sınıfınızın düzenini hatırlamanız gerekiyor. Bu alıştırmayla, kişilerle ilgili hafızanızı harekete geçirirsiniz.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Hipnoz alıştırması:</b> Özellikle stresli anlarınızda olumlu kelimelerden destek almaya bakın. Bunlarla olumsuz düşüncelerinizi yok edersiniz. Mesela, "Benim için gerekli olan her şeyi biliyorum ve çok sakinim" cümlesini tekrarlayabilirsiniz.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Kaynaklar<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">• Uygulamalı Etkin Hafıza Teknikleri, Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan - Tuğrul Türkkan, Pegasus Yayınları.</div><div class="MsoNormal">• Hafıza Geliştirme Teknikleri, Dr. Gary Small - Gigi Vorgan, Omega Yayınları.</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-39581869487087130902011-01-05T15:16:00.002+02:002011-01-05T16:12:06.353+02:00Mutfak Bilinci<span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><span class="Apple-style-span" style="line-height: 17px;"></span></span><br />
<div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"></span><br />
<div style="font-size: medium; line-height: normal;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoXHxfE7z5HURnreP6Kgq2_VTrV4CtZygUt8LALEoKW5_Qj0UO74V5RxJxq0hNPO89BgxNIQoP4pqaWdD03XZUUT7CLcLtouBqXC1qALLMqEnJRCOeJqR_Atp8Mj4TXOq4YkVzKuKP_9k/s1600/veggies3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoXHxfE7z5HURnreP6Kgq2_VTrV4CtZygUt8LALEoKW5_Qj0UO74V5RxJxq0hNPO89BgxNIQoP4pqaWdD03XZUUT7CLcLtouBqXC1qALLMqEnJRCOeJqR_Atp8Mj4TXOq4YkVzKuKP_9k/s1600/veggies3.jpg" /></a></div><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Alexandra Zissu sürdürülebilir bir dünya için mutfak alışkanlıklarımızı nasıl değiştirmemiz gerektiği ile ilgili <a href="http://www.thedailygreen.com/living-green/blogs/organic-parenting/conscious-kitchen-challenge-4">Conscious Kitchen Challenge</a> makalesini yazmış. Rehber niteliğindeki makalelerinden bir bölüm;</span></div><a name='more'></a><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"> <br />
</span><br />
<blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><b>Vücudunuzu tanıyın</b>.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Kendimizden ve doğadan kopuk yaşıyoruz. Vücudumuzu dinlemeyi bilmediğimiz için dış kaynakların hazır standart formüllerini uygulamayı tercih ediyoruz. Vücudunuzu en iyi siz tanırsınız. Hangi tür beslenmeye ihtiyacınız olduğuna, vücudunuzu dinleyerek ve besinlerle ilgili bilgileri göz önüne alarak siz karar verin. Gücünüzü ve sorumluluğunuzu dış kaynaklara teslim etmeyin.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><b>“Benim için iyi olan yeryüzü için de iyidir” diye düşünün.</b></span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Gıdalarınızı seçerken ve yemeklerinizi hazırlarken, “seçtiğim bu gıda ve onu hazırlayış biçimim sağlığım için iyiyse yeryüzü için de iyidir” diye düşünün. Neyin iyi neyin kötü olduğunu, kendinizi yakından tanıyacağınız ve doğaya döneceğiniz bir öğrenme süreciyle ayırt edebileceksiniz.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><b>Yerel, mevsimsel, organik ürünleri tercih edin.</b></span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Teknolojinin ve lojistik sektörünün gelişmesiyle birlikte Güney Amerika muzunun, Afrika kahvesinin, İtalyan makarnasının.. tadını çıkartır olduk, ama bu rahatlığın nelere mal olacağını hiç düşünmedik. Karbon gazı salımıyla küresel ısınmaya en çok katkıda bulunan sektörlerin başında taşımacılık sektörü gelmektedir. Dünya genelinde en çok gıda taşınmaktadır. Gıdalarınızı seçerken, üretildiği yeri ve size ulaşana kadar ne kadar mesafe katettiğini sorgulayın. Yerel ekonomiye destek vermek ve küresel ısınmayı hızlandırmamak için ülkemizde üretilmiş gıdaları tüketin.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Artık hangi mevsimde ne yetişirdi pek hatırlamıyoruz. Domates, biber, salatalık, kabak, patlıcanı.. yaz-kış afiyetle yiyoruz, ama genellikle seralarda, ağır kimyasal gübre ve ilaçlarla, mevsimsiz yetiştirilen bu ürünler sağlığımızı tehdit ediyor. Sebze-meyveleri mevsiminde tüketin.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Günümüzde, ekonomik kaygılardan dolayı genellikle monokültür tarım3 tercih edilmektedir. Monokültür toprağı zayıflatmakta, biyolojik çeşitliliğe zarar vermekte, bitkileri zararlıların saldırısı karşısında zayıf bırakmaktadır. Bütün bunlar, kimyasal gübre ve tarım ilacı kullanımını beraberinde getirmektedir. Bu durum, zirai ilaç sektörünün sürdürülebilirliği açısından teşvik edilmektedir. Tarımda kullanılan kimyasallar yalnız toprağı değil, yeraltı sularına karışarak nehirleri, gölleri, denizleri.. de kirletmekte, canlıları zehirlemekte, insan sağlığını tehdit etmektedir. Kendimizi ve yeryüzünü korumanın yolu organik ürün tüketmektir. Bu, sağlık ve doğa üzerindeki etkileri henüz belli olmayan, ancak tohum çeşitliliği açısından ciddi tehlike sayılan genetiği değiştirilmiş ürünlerden kaçınmanın da en garantili yoludur. Mümkün olduğunca organik beslenin. Özellikle elma, armut, çilek, kiraz, şeftali, üzüm, ıspanak, marul, domates, patates, biber, kereviz gibi en çok ilaçlanan sebze-meyvelere dikkat edin.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><b>İşlenmiş, paketlenmiş, katkı maddeleri içeren ürünlerden kaçının.</b></span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">İşlenmiş gıdaların sindirimi zordur ve ‘tam’ gıdalar kadar besin değeri taşımazlar. Ayrıca, bu gıdaların çoğu sağlığa zararlı katkı maddeleri içerir ve paketlenmiştir. Paketlenmiş gıdaların ambalajları doğada binlerce yıl kalmakta, kirliliğe neden olmakta ve canlıları zehirlemektedir. Paketlenmiş gıdalardan mümkün olduğunca kaçının, mutlaka tüketmeniz gerekiyorsa ambalajları dönüştürülebilenleri tercih edin.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><b>Fazla et tüketmeyin.</b></span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Fazla miktarda et üretimi doğaya zarar verir. Dünyada gittikçe artan endüstriyel hayvancılık için ormanlar kesilerek tarım alanları açılmaktadır. Bu durum, hava kirliliği, küresel ısınma, biyolojik çeşitliliğin azalması gibi olumsuzluklara neden olmaktadır. Dünyadaki tarım alanlarının %30’undan fazlası hayvancılık veya hayvan yemi üretimi için kullanılmaktadır. Ayrıca, hayvancılıkta yoğun bir su ve enerji girdisi vardır ki bu, içinde bulunduğumuz ekolojik koşullarda sürdürülebilir değildir. Endüstriyel hayvancılığın doğaya verdiği zarar ve hayvanların gördüğü kötü muamele göz önüne alındığında et tüketimini minimuma indirmenin veya organik et tüketmenin önemi daha iyi anlaşılacaktır.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><b>Ellerinizi toprağa değdirin ve üretime geçin.</b></span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Balkonunuzda, bahçenizde, belediyelerin ortak kullanıma açtığı hobi bahçelerinde kendi sebze-meyvenizi yetiştirin. Yaşadığınız yerde hobi bahçesi yoksa belediyenizden talep edin.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><b>Mutfakta ne kadar su ve enerji tükettiğinizin farkında olun.</b></span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Temiz su kaynakları gittikçe azalıyor ve şu anda kullandığımız enerji kaynakları sonsuz değil! Suyu ve enerjiyi tasarruflu kullanın.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><b>Atıklarınıza sahip çıkın.</b></span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Organik atıklarınızı çöpe atmak yerine kompost yapın, geri dönüştürülebilir atıklarınızı (kağıt, cam, plastik, metal vs.) ayırın ve geri dönüşüme dahil edin. Plastik torba yerine, sürekli kullanabileceğiniz bir bez torba edinin.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><b>Mutfağınızı buluşma mekânı haline getirin.</b></span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Mutfak, binlerce yıldır aile ve toplumların en önemli sosyalleşme alanlarından biri olmuştur. Ailenizi ve dostlarınızı mutfakta biraraya getirin, birlikte yeni lezzetler yaratmanın keyfi ni yaşayın.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><b>Farkındalığınızı paylaşarak arttırın.</b></span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Ailenizle ve dostlarınızla fikir alışverişinde bulunun. Birlikte yemek yapan, yiyen, gıdalarla ilgili deneyimlerini paylaşan, ‘sağlıklı ve sürdürülebilir beslenme’ grupları oluşturun.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;"><b>Dünyadaki gıda hareketlerini takip edin.</b></span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Mesela, geleneksel yemek kültürünün muhafaza edilmesi için çalışan ‘slow food’ hareketi dünyada giderek yaygınlaşmaktadır ve bu harekete Türkiye de dahildir. Gıda hareketleri hakkında bilgi sahibi olun.</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Doğa bize hayat verir. Doğayla bütün olduğumuzu hatırlamak bizi sağlıklı kılacaktır</span></blockquote><blockquote><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: Arial, Verdana, sans-serif;">Türkçeleştiren: Filiz Telek</span></blockquote></div><div style="color: black; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; line-height: normal;"></div><div style="color: black; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; line-height: normal;"></div><div style="color: black; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; line-height: normal;"></div><div style="color: black; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; line-height: normal;"></div><div style="color: black; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; line-height: normal;"></div><div style="color: black; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; line-height: normal;"></div><div style="color: black; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; line-height: normal;"></div><div style="color: black; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; line-height: normal;"></div><div style="color: black; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; line-height: normal;"></div><div style="color: black; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; line-height: normal;"></div>Bayram Alihttp://www.blogger.com/profile/00272722223909515748noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-43886708543620378822010-12-31T15:45:00.002+02:002011-01-01T21:59:17.706+02:00Selülitten korunmanın doğal yöntemleri<div class="MsoNormal">Selülit, şişman-zayıf, genç-yaşlı tüm kadınların ortak sorunu. Bilinçli beslenme, egzersiz, ve masajla selülitlerle başa çıkmak mümkün.</div><a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Selülit neden olur? <o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Selülit genellikle uyluğun üst kısmında, diz ve bileklerin içinde, bacakların ve baldırların arka kısımlarında görülen, hormonlardan ve dolaşım bozukluklarından kaynaklanan bir rahatsızlıktır. Cilt iki parmak arasında sıkıştırıldığında dış tabakasında portakal kabuğu görünümünde girinti ve çıkıntılar oluşuyorsa sizde de selülit var demektir. Kadın vücudu selülite daha yatkındır. Bu yatkınlığı sağlayan etkenleri şu biçimde sıralamak mümkün: </div><div class="MsoNormal">- Kadın cildinin doğal yapısı. </div><div class="MsoNormal">- Çoğunlukla ergenlik, gebelik, menapoz gibi kilo ve hormonal değişikliklerin yaşandığı dönemler. </div><div class="MsoNormal">- Ağır, aşırı kalorili besinlerle düzensiz ve yanlış beslenme</div><div class="MsoNormal">- Vücutta zehirleyici etkiler oluşturan alkol, çay, kahve ve sigaranın aşırı tüketimi.</div><div class="MsoNormal">- Hareketsiz bir yaşam.</div><div class="MsoNormal">- Hızlı ve stresli yaşamların yarattığı gerginlik, kaygı ve güvensizlik gibi ruhsal etkenler.</div><div class="MsoNormal">- Doğal çevreden solunum, beslenme gibi çeşitli yollarla sürekli olarak alınan zehirleyici maddeler.</div><div class="MsoNormal">- Tuz-su dengesinde değişikliklere neden olan idrar söktürücü ve müshillerin gelişigüzel kullanımı.</div><div class="MsoNormal">- Düzensiz uyku.</div><div class="MsoNormal">- Karaciğer problemleri, sindirim bozuklukları ve kabızlık. </div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Selülitten korunmanın yolları<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Selülitten korunma ve onunla mücadele etmek için sistemli bir program uygulamak gerekir. Piyasada bulunan krem, ilaç, kozmetik vb. çarelere başvurmadan önce beslenme, egzersiz, masaj vb. yaşam tarzıyla ilgili önlemleri almak gereklidir. </div><div class="MsoNormal">- Selülitlerden korunmak için ilk yapılması gereken beslenmeye dikkat etmektir. Yüksek kalorili yiyeceklerden, fast-food tarzı hazır yiyeceklerden uzak durulmalı, doğal ve sağlıklı beslenmeye özen gösterilmelidir. Fast food tarzı beslenmede bol miktarda bulunan yağlar doyma hissinin geç oluşmasına neden olur. Örneğin, ketçaplı ve mayonezli patates kızartması yerken doyma hissi normal bir sofra yemeği yerken ortaya çıkan doyma hissinden çok daha geç oluşur. Bunun sonucunda daha fazla yemek, daha fazla yağ almak ve vücutta yağ depolarının artması gibi durumlar ortaya çıkar. </div><div class="MsoNormal">- Vücudun ihtiyacı olan vitamin ve minerallerin dengeli olarak alınmasına dikkat edilmelidir. A ve E vitaminleri deriyi düzgünleştirir, magnezyum metabolizmayı harekete geçirir, fosfor ve silisyum dokuları kuvvetlendirir. </div><div class="MsoNormal">- Vücudun fazla suyunu atması için beyaz ve kırmızı turp, maydanoz, kereviz ve çileği bol bol yemek selülitten korunmada oldukça faydalıdır.</div><div class="MsoNormal">- Kötü alışkanlıklardan kurtulmak gerekir. Tuz, şeker, alkol, sigara, koyu çay, kahve, çikolata, kızartma ve undan uzak durmak gerekir. Bu maddeler yağ hücrelerini şişirerek dokularda su tutulmasına neden olur ve vücudun atıklardan temizlenmesini önlerler. </div><div class="MsoNormal">- Pek çok rahatsızlıktan korunmada etkili olan egzersiz ve hareketli yaşam tarzı selülitten korunmada da etkilidir. Durağan bir yaşam tarzından uzak durmak, bol hareket etmek, yürüyüş, jimnastik, bisiklete binmek, yüzmek, vücudun belli kısımlarını incelten aerobik, pilates vb. egzersizler oldukça yararlıdır. </div><div class="MsoNormal">- Su vücudun zehirli maddeleri atması için gereklidir. Su en temizleyici maddedir. Bol su içmek dokuları zehirli ve atık maddelerden temizler.</div><div class="MsoNormal">- Yüksek topuklar, yanlış yürüme, yanlış vücut duruşu, kambur oturma gibi etkenler selüliti artırıcı etkide bulunur. Sayılan etkenler toplar damarlarda ve lenf damarlarında kanın geriye doğru akışını olumsuz yönde etkiler. Yanlış oturma şeklinde ise iç organlar sıkışır. Sonuçta zehirli maddeler vücuttan çabuk atılmaz ve atık maddeler dokularda toplanır. Deri gevşer, çukurlar oluşur.</div><div class="MsoNormal">- Stresten uzak durmak vücut sağlığı ve güzelliği için oldukça gereklidir. Stresi azaltmada etkili olabilecek çeşitli uğraşlar edinmek, yaşam tarzını stresten uzak durmaya göre ayarlamak yalnızca selülitten korunmak için değil, sağlıklı bir yaşam sürdürmek için temel koşullardan biridir.</div><div class="MsoNormal">- Derinin kanla beslenmesini teşvik etmek için masaj yapılabilir. Masaja okşama hareketi ile başlanarak üst uyluklara önce bir, sonra iki elle yumuşak bir şekilde aşağıdan yukarı doğru kalçalara kadar çıkarak masaj yapılmalıdır. Daha sonra deriyi sıkıştırmadan baş ve işaret parmaklarının arasına almak, yoğurur gibi masaj yapmak selülitlere karşı etkilidir. Banyoda selülitlerin olduğu bölgeye kese ile dairesel hareketler yaparak masaj yapmak yararlı olacaktır.</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-22637271849106064482010-12-30T10:15:00.000+02:002010-12-30T10:15:34.487+02:00Çörek Otu ve Yağı Nasıl Kullanılır?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3jPSY2-h6ZGuFSKkvUbjCDJ28A1Wr4ucyCu-8XTcSUpAwKxrFMBNWLPFgDWa6M_B9TNXJfxtPYHxZ1Bl6p7DDNqVu1_A-vkn5gzO92tqofsU4s3xpfCyjBQQ6k-Qn4pIvLhCTAsyCDUQ/s1600/corek_otu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3jPSY2-h6ZGuFSKkvUbjCDJ28A1Wr4ucyCu-8XTcSUpAwKxrFMBNWLPFgDWa6M_B9TNXJfxtPYHxZ1Bl6p7DDNqVu1_A-vkn5gzO92tqofsU4s3xpfCyjBQQ6k-Qn4pIvLhCTAsyCDUQ/s320/corek_otu.jpg" width="320" /></a></div><br />
<br />
Gıda desteği olarak çörekotu yağı Tedavi amacıyla kullanılacak çörekotu yağının mutlaka soğuk presleme yöntemiyle elde edilmesi gerekmektedir. Değerli doymamış yağ asitlerinin zarar görmemesi için, çörekotu yağı ısıtılmamalıdır. Koyu kahve rengindeki yağ, koyu renkli şişelerde, karanlık ve serin yerlerde muhafaza edilmeli, taze ve bozulmamış olmalıdır.<br />
Uçucu yağların uzun süre ağız yolundan kullanılması karaciğeri yorduğu için, çörekotu yağı da kür şeklinde 8, en fazla 12 hafta süreyle, yemeklerle beraber ve bol su içerek aşağıda belirtilen dozlarda alınmalıdır: Soğuk presleme ile elde edilen çörekotu yağının herbiri 400 mg içeren kapsüllerinden<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
Çocuklar günde 1 - 2 kez, 1 kapsül<br />
Yetişkinler günde 1 - 2 kez, 1 - 2 kapsül<br />
Veya yağ olarak<br />
Çocuklar günde 1 - 2 kez, 1/4 tatlı kaşığı<br />
Yetişkinler günde 1 - 2 kez, 1/4 - 1/2 tatlıkaşığı<br />
<br />
<b>Mutfakta çörekotu ve çörekotu yağı hazım kolaylaştırıcı etkisi ve güzel tadı nedeniyle</b>;<br />
<br />
<ul><li>Ekmek, börek, çörek, baklagiller ve lahana türü sebzelerde çörekotu kullanılabilir.</li>
<li>Kızartılmış veya pişirilmiş etin üzerine 2 tatlı kaşığı çörekotu yağı ilave edilebilir.</li>
<li>Sucuklara öğütülmüş çörekotu ilave edilebilir.</li>
<li>Salatalara çörekotu ve yağı ilave edilebilir.</li>
<li>Turşu yapımında çörekotu kullanılarak hem güzel bir aroma sağlanır, hem de antibakteriyel etkisi dolayısıyla turşunun bozulması önlenir.</li>
<li>1 yemek kaşığı çörekotu üzerine kaynamış su ekleyip 10 dakika demleyerek çay yapılabilir.</li>
<li>Miktarı isteğe bağlı olarak, çekilmemiş kahveye ilave edilip kahveyle birlikte öğütülebilir. </li>
</ul><br />
<b>Kozmetik olarak çörekotu ve çörekotu yağı</b><ul><li>Parlak ve güzel saçlar için; 250 ml saç şampuanına 1 yemek kaşığı çörekotu yağı ilave edilir.</li>
<li>Doğal ve güzel bir cilt için, kırmızı kuru üzüm çörekotu yağında bekletilip hergün bir yemek kaşığı yenir. Veya kırmızı kuru üzüm ile çörekotu tohumları birlikte çiğnenerek yenir; böylece ağızda ferahlatıcı bir tad ve koku da kalır.</li>
</ul>Prof. Dr. Menşure Özgüven<br />
Çukurova Üniversitesi<br />
Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri BölümüBayram Alihttp://www.blogger.com/profile/00272722223909515748noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-63277820739746603422010-12-30T09:58:00.000+02:002010-12-30T09:58:28.422+02:00Alerji'nin Doğal İlacı "Çörekotu"<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5NM7oUySVaNsA9elbmv8bmwKCTfth3UB1NUFUKdOOUwbaI7-do83Mwl6UROQ9p_GSQeHfzn84dQOFcmYnPOW45jpglB9uFVsNIws0f0ma70-fnjb8GLBvtIwGh1XeEwF_U0BAVLGb2Fs/s1600/corekotu.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5NM7oUySVaNsA9elbmv8bmwKCTfth3UB1NUFUKdOOUwbaI7-do83Mwl6UROQ9p_GSQeHfzn84dQOFcmYnPOW45jpglB9uFVsNIws0f0ma70-fnjb8GLBvtIwGh1XeEwF_U0BAVLGb2Fs/s320/corekotu.jpg" width="64" /></a></div><br />
Çörekotunun faydaları, bileşiminde bulunan değişik maddelerin etkisiyle açıklanmaktadır. Almanya’da,600 hastada çörekotu yağı etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada, toz allerjisi, akne, nörodermatit, astım ve genel immun sistem zayıflığı gibi allerjik hastalıkların % 70’ inde iyileşme sağlandığı görülmüştür.<br />
<br />
Çörekotu (Nigella sativa) çok eskiden beri bilinen bir kültür bitkisidir. Ülkemizde ekmeklerde, çöreklerde ve bazı peynir çeşitlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Çörekotu ve çörekotu yağı eski Mısırlılar tarafından da çok iyi bilinmekte, tedavi ve kozmetik amaçlı veya baharat ve yemeklik yağ olarak yaygın biçimde kullanılmaktaydı. Firavunların özel hekimleri daima bir kase çörekotunu hazır bulundurur, ölçüsüz yemek ziyafetlerinden sonra hazmı kolaylaştırmak amacıyla veya soğuk algınlığı, baş, diş ağrıları ve iltihaplarda ilaç olarak faydalanırlardı. Arkeologlar, Tutankhamun’un mezarında değerli eşya yanında bir şişe çörekotu yağı bulmuşlardır. Eski Mısırlıların bronz renkli güzel tenlerini çörekotu yağına borçlu oldukları, güzellikleriyle ünlü kraliçe Nefertite ve Kleopatra’nın da tenlerini güzelleştirmek ve bronzlaşmak için çörekotu yağı kullandıkları bilinmektedir. Hippokrates ve Dioscorides eserlerinde çörekotundan ‘melanthion’ adıyla sözetmişlerdir. Hz. Muhammed’in, “çörekotuna kıymet verin, zira o ölümden başka her derde şifadır” dediği rivayet edilmiştir. Çörekotu ortaçağ başlarında Avrupa ülkelerinde de önem kazanmıştır. Alman krallarından Büyük Karl ve Ludwig der Fromme 9. yüzyılda ülkelerinde çörekotu tarımı yapılmasını sağlamışlardır. İbn Sina, eserlerinde çörekotunun çok yönlü etkilerini açıklamıştır. Çörekotu, 18. yüzyıla kadar kuduz ve yılan ısırmaları ile tümörlerin tedavisinde, antiinfl amatuvar (iltihap giderici) ve süt arttırıcı olarak çok amaçlı kullanılmıştır. Anadolu’da eskiden beri, özellikle sık hastalanan, zayıf vedirenci düşük kişilere çörekotu yedirilmektedir.<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
Çörekotu batılı ülkelerde 200 yıl kadar unutulup ihmal edilmiştir. 1990’lı yılların başında, Barones adlı değerli bir yarış atı ağır bir astıma yakalanıp hiçbir tedaviden fayda görmeyince, sahibi, Mısırlı bir hekimin, Kuzey Afrika’da çörekotu tohumunun bağışıklık bozukluklarını tedavi amacıyla yüzyıllardır at yemine katıldığını söylemesiyle çörekotunu kullanmış, astımlı at iyileşerek tekrar madalya kazanmıştır. Bu durum, çörekotunu doğal tedavi yöntemleri uygulayan hekimlerin ilgi odağı haline getirmiştir. Astım ve nörodermatitin çörekotu ile tedavisinde başarı elde edilmesi neticesinde, başta ABD ve Almanya olmak üzere pekçok ülkede çörekotunun etkileri ve etkili maddeleri üzerine araştırmalar başlatılmıştır. Çörekotunun antiinfl amatuvar, antibakteriyel, antimikotik, antiallerjik, immunoregulator, antidiyabetik ve antiromatizmal etkileriolduğu tespit edilmiştir.<br />
<br />
Çörekotu tohumlarından soğuk presleme ile elde edilen sabit yağın, başta linoleik asit olmak üzere yüksek oranda çoklu doymamış yağ asitleri içerdiği bilinmektedir. Bu doymamış yağ asitlerinin vücutta enzimler aracılığı ile prostoglandin sentezine katıldıkları tahmin edilmektedir. Prostaglandinler, vücutta birçok organ ve dokuda sentezlenen ve çeşitli fi zyolojik ve farmakolojik etkileri olan lokal hormonlardır. Başlıca etkileri bağışıklık sistemi ve düz kaslar üzerinedir. Çörekotundaki çoklu doymamış yağ asitlerinin dolaylı olarak vücutta bağışıklık sistemini dengeleyerek allerjik reaksiyonları, astımı ve nörodermatiti frenlediği ve birçok metabolizma fonksiyonunu olumlu etkilediği düşünülmektedir. Çörekotunun diğer faydaları, bileşiminde bulunan değişik maddelerin etkisiyle açıklanmaktadır. Almanya’da, 600 hastada çörekotu yağı etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada, toz allerjisi, akne, nörodermatit, astım ve genel immun sistem zayıfl ığı gibi allerjik hastalıkların % 70’ inde iyileşme sağlandığı görülmüştür.<br />
<br />
ABD’de Besin Destekleri Sağlık ve Eğitim Yasası’na göre, kronik hastalıkları önlemede ve frenlemede faydalı olduğu saptanan tıbbi bitkiler ‘besin desteği’ veya ‘gıda tamamlayıcısı’ olarak tarif edilmektedir. Bunlar gıda kategorisi içinde kabul edilmekte ve tablet, kapsül vb. dozaj formlarında satışa sunulmaktadır Bu ürünlerin satışı için FDA’nın (Food and Drug Administration: Gıda ve İlaç Dairesi) onayını alma zorunluluğu yoktur. Ancak tıbbi etkilerine dair iddialarda bulunulamaz. Etiketlerde ve reklamlarda sadece insan vücudunun yapı ve fonksiyonlarında meydana getirdiği değişikliklerden bahsedilebilir. ABD’de yıllık ortalama besin desteği tüketim değeri 12.7 milyar dolar civarındadır ve çörekotu çok rağbet gören besin desteklerindendir. Almanya’da da çörekotu tohumları ve soğuk presleme yöntemiyle elde edilen çörekotu yağı pür yağ veya kapsüller şeklinde eczanelerde satılmakta ve yaygın olarak kullanılmaktadır.<br />
<br />
Son yıllarda, çörekotunun anavatanıolan ülkemizden dışalım talepleribulunmaktadır. Ancak batılı ülkelerde -yanlış bilgilerle- Mısır’dan temin edilen çörekotunun kaliteli vetıbbi değeri olan Nigella sativa olduğudüşünülmekte ve tıbbi değeri olmayıp fl oristik amaçla kullanılan Nigella damascena, yani Şam çörekotu, ‘Türk çörekotu’ olarak adlandırılmaktadır.<br />
<br />
Çörekotunun verim potansiyelini, yüksek verim ve kalite elde edebilmek için uygun tohumluk miktarını, ulaşılabilecek sabit yağ ve yağ asitleri oranlarını saptayabilmek amacıyla Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü deneme alanında yürüttüğümüz çalışmalarda, birim alana atılacak en uygun tohumluk miktarını belirlemek için 0.5, 1.0, 1.5 ve 2.0 kg’da dört farklı tohumluk miktarı uyguladık. Sabit yağların eldesi ve elde edilen sabit yağın yağ asitleri analizleri Almanya’da Landesanstalt für Pfl anzenbau Forchheim’da, uçucu yağ analizleri ise Bundesforschungsanstalt für Ernährung’da gaz kromatografi si kullanılarak yapıldı. En yüksek verimi, en düşük tohumluk miktarı uygulamasından elde ettik. Birim alandaki bitki sayısının artışıyla bitkilerde yatma meydana gelmekte, bu da kapsüllerde tohum bağlama oranının azalmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte, bölge koşullarında elde edilen tüm verimler, İzmir ve Hindistan’daki çörekotu tarımıyla ilgili çalışmalarda belirtilenlerden önemli düzeyde yüksek bulunmuştur.<br />
<br />
<br />
Prof. Dr. Menşure Özgüven<br />
Çukurova Üniversitesi<br />
Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri BölümüBayram Alihttp://www.blogger.com/profile/00272722223909515748noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-86866147235080794762010-12-28T15:42:00.003+02:002010-12-28T18:25:48.265+02:00İstanbul'daki organik pazarlar<a href="http://2.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TRnpnPPCZNI/AAAAAAAAADw/hV0Y2dErqkI/s1600/Kadikoy.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5555728475651990738" src="http://2.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TRnpnPPCZNI/AAAAAAAAADw/hV0Y2dErqkI/s400/Kadikoy.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; display: block; height: 170px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 227px;" /></a><br />
<div class="MsoNormal"></div><div class="MsoNormal">Halkın sağlıklı ve doğal özelliklerini yitirmemiş gıda talebi Organik-Ekolojik pazarlara olan ilgiyi artırdı. Son zamanlarda İstanbul başta olmak üzere pek çok farklı yerde sertifikalı organik ürünlerin satıldığı pazarlar açılıyor. </div><div class="MsoNormal">Organik-Ekolojik pazarların en eskisi Buğday Derneği tarafından organize edilen “Şişli %100 Ekolojik Pazar”. Son açılan organik pazarsa Zeytinburnu Belediyesi, Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği ve Ekolojik Üreticiler Derneği tarafından Topkapı Merkezefendi Camii yanında 30 Ekim 2010 tarihinde açılan Zeytinburnu Organik Halk Pazarı oldu.</div><div class="MsoNormal">İstanbul’un farklı semtlerinde kurulan organik pazarların listesi aşağıda yer alıyor:</div><a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Kadıköy Belediyesi Organik Halk Pazarı<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Kadıköy Belediyesi ve Ekolojik Üreticiler Derneği’nin işbirliğiyle düzenleniyor. Çarşamba günleri Selamiçeşme Özgürlük Parkı'nda kuruluyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Maltepe Belediyesi Organik Halk Pazarı<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Maltepe Belediyesi ve Ekolojik Üreticiler Derneği’nin işbirliğiyle düzenleniyor. Pazar günleri Altayçeşme Belediye Hizmet Alanı’nda kuruluyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Zeytinburnu Organik Halk Pazarı<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Zeytinburnu Belediyesi, Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği ve Ekolojik Üreticiler Derneği’nin işbirliğiyle düzenleniyor. Cumartesi günleri Topkapı'da Merkezefendi Camii yanında kuruluyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Şişli %100 Ekolojik Pazar<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından organize ediliyor. Cumartesi günleri Şişli Feriköy’de kuruluyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Bakırköy %100 Ekolojik Pazar<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından organize ediliyor. Cuma günleri Airport Outlet Center Otoparkı’nda kuruluyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Beylikdüzü %100 Ekolojik Pazar<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından organize ediliyor. Cumartesi günleri Beylikdüzü’nde kuruluyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Kartal %100 Ekolojik Pazar<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından organize ediliyor. Pazar günleri Kartal tren istasyonu yakınında kuruluyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Ayrıntılı bilgi için:<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Ekolojik Üreticiler Derneği: </div><div class="MsoNormal">www.ekolojikureticiler.org</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal">Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği: </div><div class="MsoNormal">www.bugday.org</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-6666507698576841792010-12-28T15:37:00.004+02:002010-12-28T18:21:51.986+02:00Organik ürünler neden pahalı?<a href="http://2.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TRnolGeaI-I/AAAAAAAAADo/2ABWkfQafiI/s1600/Organik2.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5555727339429176290" src="http://2.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TRnolGeaI-I/AAAAAAAAADo/2ABWkfQafiI/s400/Organik2.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; display: block; height: 227px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 170px;" /></a><br />
<div class="MsoNormal">Market raflarında organik gıdaların eşdeğer konvansiyonel gıdalara göre birkaç kat fazla fiyatla satıldığını görebiliyoruz. Bu durum ülkemizde organik gıdaların ancak zenginlerin tüketebileceği gıdalar olduğu önyargısını oluşturuyor.</div><a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Aslında durum sanıldığı gibi değil. Ülkemizdeki organik tarım pazarı dış pazara, yani ihracata yönelik olarak oluşturulmuş durumda. İç pazarın talepleri son birkaç yıldır yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Organik gıdaların çok yüksek fiyatlarla satılmasının temel nedeni bu. Yani iç pazarın talepleri olgunlaşıp organik üretim arttığı zaman organik gıdalar da yavaş yavaş ucuzlamaya başlayacak. Ucuz organik gıdaya ulaşabileceğimiz günlerin çok uzak olmadığını birer ikişer açılan organik pazarlardan anlayabiliriz. Şişli Bomonti’de bulunan %100 Organik Pazar’dan sonra Bursa, Ankara ve İzmir'de organik pazarlar açıldı. Ardından İstanbul’da Kadıköy, Maltepe, Kartal, Zeytinburnu ve Beylikdüzü'nde açılan organik pazarlar geldi. Üstelik bu pazarlarda uygulanan sıkı fiyat politikası sayesinde, ürünlerin fiyatı eskiye oranla epeyce ucuzlamış durumda.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><br />
</b></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Sağlıklı gıda herkesin hakkı<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Organik tarım, yüksek verim yerine kaliteli ve sağlıklı gıdayı hedefler. Yani fazla miktarda ürün veren, ancak gerek sağlık, gerek çevre, gerekse damak tadı açısından kaliteli olmayan ürünler yerine biraz daha az verimli ancak kaliteli ürünler tercih edilir. Sağlıklı, güvenilir ve kaliteli gıdalar tüketmek en temel insan haklarından biridir. Tüketici hakları konusunda faaliyet yürüten tüm sivil toplum kuruluşları tüketicinin ne yediğini bilme ve sağlıklı gıda tüketme hakkı üzerinde önemle duruyor. Son yıllarda daha da bilinçlenen ülkemiz tüketicisi, başta taze sebze ve meyve olmak üzere tüm gıda ürünlerinin nasıl ve hangi koşullar altında üretildiğini sorgulamaya başladı. Zaman zaman tarımsal ilaç kalıntısı yüzünden yaşanan skandallar tüketicinin bu konudaki hassasiyetinin yersiz olmadığını kanıtlar nitelikte.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Tüketicinin hassasiyetine bir de genetiği değiştirilmiş gıdalar (GDO) konusundaki tartışmalar eklendi. AB ülkelerinin çoğunda GDO kaynaklı ürünlerin üretimi, tüketimi ve ithalatı yasaklanmış durumda. Ülkemiz de dahil olmak üzere pek çok ülkede üretici ve tüketici birlikleri, meslek odaları ve çevre örgütleri GDO’lu ürünleri marketlerde ve sofralarda görmek istemiyor.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Uluslararası Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) metropollerdeki gıda güvenliğinin giderek büyük bir sorun haline gelmekte olduğunu, yerel yönetimlerin bu sorunu kontrol altında tutmakta zorlandıklarını belirtiyor. </div><div class="MsoNormal">Organik gıdaların önemi burada bir kez daha ortaya çıkmış oluyor. Tarladan sofraya kadar tüm süreçlerde kontrolden geçirilmiş ve sertifikalandırılmış organik gıdalar tüketicinin güvenilirlik konusundaki tüm taleplerine yanıt veriyor. Ayrıca GDO konusundaki hassasiyetlere de yanıt verilmiş oluyor, organik ürünlerde GDO kullanımı kesinlikle yasak.</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-50973143997367687852010-12-28T15:34:00.003+02:002010-12-28T18:24:58.602+02:00Organik tarım nedir?<a href="http://4.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TRnn5j22FbI/AAAAAAAAADg/fRGhp1UB9dk/s1600/Organik.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5555726591402055090" src="http://4.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TRnn5j22FbI/AAAAAAAAADg/fRGhp1UB9dk/s400/Organik.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; display: block; height: 170px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 227px;" /></a><br />
<div class="MsoNormal">Doğayla uyum içerisinde, doğanın bir parçası olarak yaşamak yerine ona egemen olmaya çalışan, doğal kaynakları sanki hiç tükenmeyecekmiş gibi har vurup harman savuran, doğaya sanki düşmanmış gibi davranan bir sistem içerisinde yaşıyoruz. Dünyanın her yerinde karşımıza çıkan çevre kirliliği, küresel ısınma, nesli tükenen canlılar ve giderek azalan doğal kaynaklar doğal dengenin iyice bozulmuş olduğuna işaret ediyor. Doğanın bir parçası olduğunu ve onunla karşılıklı etkileşim içerisinde olduğunu unutan insanlık, şimdi bu unutkanlığın bedelini bozulan bedensel ve ruhsal sağlığıyla ödüyor. OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) verilerine göre küresel ısınmanın %20’si ve kuş türlerindeki azalmanın %50’si endüstriyel tarımda kullanılan kimyasallardan kaynaklanıyor.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Pekiyi, gelecek kuşaklara daha sağlıklı, daha insanca bir dünya bırakmak için ne yapmalıyız? İnsan doğasına daha uygun, doğal dengeyi hiçe saymayan bir tarımsal üretim modelini hayata geçirmek mümkün mü? Bütün bu soruların yanıtı organik tarımda.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">"Ekolojik", "biyolojik" gibi adlarla da anılan organik tarım; kısaca doğal kaynakların bozulmadan, sürdürülebilir biçimde kullanılmasını sağlamak, daha sağlıklı bir çevrede daha sağlıklı gıdalar üretmek amacıyla uygulanan tarım şekli. <b>Organik tarım, kullandığı doğayla uyumlu teknikler ve doğada çözünebilen, zehirli etkiler yapmayan gübre, ilaç vb. maddeler sayesinde kırsal alanda bulunan toprak, su, orman ve mera gibi doğal kaynaklar ve bunların üzerinde yaşayan canlıların varlığını sürdürebilmesini mümkün kılıyor. Ayrıca, topraktaki biyolojik hareketi, dönüşümü ve çeşitliliği koruyan bir tarımsal model kullandığı için çevrenin sağlığını da korumuş ve zenginleştirmiş oluyor.</b></div><a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Uluslararası Organik Tarım Federasyonu (IFOAM) organik tarımın temel felsefesini dört ilkeyle açıklıyor: Sağlık, ekoloji, gıda güvenliği ve sürdürülebilir gelişme. Tarım alanında ekonomik büyüme ve gelişmenin doğaya olumsuz etkilerde bulunmadan sürdürülebilmesi, sağlıklı ve güvenli gıdanın üretilebilmesi ve üretim yapılan çevredeki insanların ve diğer canlıların sağlığının korunabilmesi konvansiyonel tarım metodlarıyla mümkün değil. Tüm bunları birarada sağlayabilmek için organik tarım şart.</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Sentetik kimyasallar yerine doğayla uyumlu maddeler<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Organik tarımda kimyasallar ve sentetik gübreler yerine organik gübreler ve yeşil gübreleme kullanılıyor. Topraktan birbirinden farklı maddeler alan bitkilerin nöbetleşe ekilmesi yoluyla toprağın korunması ve beslenmesi sağlanıyor. Hastalık ve zararlılara karşı tuzaklar ve sarımsak, arap sabunu gibi doğal maddeler kullanılıyor. Ayrıca zararlı böceklerle doğal düşmanlarından yararlanılarak mücadele etme yöntemleri geliştirilmiş durumda. </div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Yiyeceklerin eski tadı niye yok?<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Monokültür (yani tek tip bitki ekimi) yerine polikültür (yani pek çok türün birarada ekimi) kullanan organik tarımcılar, tarımsal biyoçeşitliliği korumaya özel bir önem veriyor. Domates, salatalık vb. birçok sebzede eski tadı bulamamamızın nedeni aslında monokültür. Örneğin kabuğunun kalınlığından dolayı nakliyeye daha uygun olan domates çeşidi piyasada daha çok rağbet görüyor. Bu durum, lezzeti çok daha iyi olan ancak kabuğu taşımaya gelemeyecek kadar ince olduğu için tercih edilmeyen yerel bazı türlerin yavaş yavaş piyasadan silinmesine yol açıyor. Organik tarım, bu tür yerel bitki çeşitlerinin öncelikli olarak kullanılmasını tercih ettiği için yalnızca belli bölgelerde yetişen kimi bitki çeşitleri piyasanın vahşi taleplerine kurban edilmiyor, ayrıca damak tadımız da korunmuş oluyor.</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-37873149871638388202010-12-22T15:28:00.001+02:002010-12-24T09:29:44.096+02:00Küresel ısınmaya karşı neler yapılabilir?<div class="MsoNormal">Karşı karşıya bulunduğumuz tehlikenin büyüklüğüne rağmen alınan önlemler ne yazık ki son derece yetersiz ve yavaş. Özellikle fosil yakıt kullanımını sınırlamak için, sanayi, ulaşım gibi alanlarda hükümetler nezdinde ciddi önlemler almak, üretim modellerini yeniden gözden geçirmek gerekiyor.</div><div class="MsoNormal">Toprak kalitesinin artması ve yeşil alanların ve ormanların artması gibi olayların atmosferdeki karbonun tutulmasına yol açacağı biliniyor. Tarımsal faaliyetlerin toprak kalitesini gözeterek, doğayla barışık bir biçimde yapılması, verimliliğini kaybetmiş toprakların rehabilitasyonu, ağaçlandırma, ormanlık alanların korunması ve çoğaltılması gibi çalışmalar, hem ekosistemin kalitesini artırmada hem de karbon tutulumu sağlayarak küresel ısınma ve kuraklıkla mücadele etmede önemli katkılar sağlayabilir.</div><a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal">Bizlerin bireysel olarak yapabileceğimizse oldukça sınırlı. Ancak; sera gazlarının salınımını artırıcı bireysel faaliyetlerde bulunmamak, örneğin otomobil yerine toplu taşıma kullanmak ya da en azından yakıtı tasarruflu kullanan modelleri tercih etmek, evde ve işyerinde enerji tasarrufunu sağlayacak çeşitli önlemler almak faydalı sonuçlar doğurabilir. Tüketim kalıplarımızı gözden geçirmemiz de gerekli, özellikle enerji alanında savurganlığı bir yana bırakıp tasarrufu hedefleyen uygulamaları bir an önce gündemimize almalıyız. Ayrıca, tüm dünyada bu konuda çalışma yürüten sivil toplum kuruluşlarına destek vererek bilinç düzeyini yükseltmek ve kamuoyu baskısı yaratarak hükümetlerin yapması gereken uygulamaları çabuklaştırmak, geleceğimizi kurtarmak açısından önemli katkılar sağlayabilir.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Bireysel olarak yapabileceklerimiz neler?<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">- Bulunduğunuz ortamın sıcaklığını 1°C düşürün. Bu sayede tasarruf edeceğiniz enerji ile atmosfere yılda 400 kilo CO2 salınmasını engellemiş olacaksınız.</div><div class="MsoNormal">- Elektrikli cihazlarınızı stand by konumunda bırakmayın. </div><div class="MsoNormal">- Şarj cihazlarınızı prize takılı bırakmayın. </div><div class="MsoNormal">- Su ısıtıcılarında yalnızca çay ya da kahve yapmanıza yetecek miktarda suyu, örneğin 1 bardak çay için 1 bardak suyu ısıtın. </div><div class="MsoNormal">- İhtiyacınız olmayan ışıkları söndürün. Bu sayede tasarruf edeceğiniz enerji ile atmosfere yılda 4 ton CO2 salınmasını engellemiş olacaksınız.</div><div class="MsoNormal">- Banyo yapmak için küvet yerine duşu kullanın. Bu sayede kullanacağınız suyun yarısını tasarruf etmiş olacaksınız. Yapacağınız para tasarrufunun yanısıra ısıtmadan yapacağınız tasarruf sayesinde atmosfere yılda 4 ton CO2 salınmasını da engelleyeceksiniz..</div><div class="MsoNormal">- Düşük enerji tüketen ampul kullanın. Bu ampuller diğerlerine oranla 3 kat daha az güç harcar. </div><div class="MsoNormal">- Arabanızı olabildiğince az kullanın. Yüksek miktarda yakıt tüketen arazi tipi araçlar yerine tasarruflu yakıt kullanan araçları tercih edin. </div><div class="MsoNormal">- Evinizin çatı arası, duvarlar, sıcak su hatları, kazan gibi bölümlerini doğru izole edin. Kapı-pencerelerden olabilecek ısı kaçaklarını engelleyin. Bu sayede atmosfere yılda ortalama 3,8 ton CO2 salınmasını engellemiş olacaksınız.</div><div class="MsoNormal">- Çamaşırlarınızı daha düşük ısıda yıkayın. </div><div class="MsoNormal">- Gıdalarınızı oturduğunuz bölgeye yakın yerlerde üretilenlerden tercih edin. Böylece gıdanızın dünyanın uzak bölgelerinden uçak yoluyla taşınmasını ve kendi payınıza düşen, yılda ortalama 4 ton CO2 salınmasını engellemiş olursunuz.</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-56570786423273588572010-12-17T12:49:00.006+02:002010-12-23T11:47:03.196+02:00Aşure<div style="line-height: 15px;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFld-eZtaWUBziMDLkDvTRNAFu81pFUzFzpugHmXZbvTHHFd1q5qofd6o-Iqtp4zu4A7NjENg_ehvD5u-sr9Wz5xWnU8PjzpvZBOVgQ12aCYWuEcgqWS2Z_v5Keh8fMuEZnEsL4nlaejY/s1600/asure.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFld-eZtaWUBziMDLkDvTRNAFu81pFUzFzpugHmXZbvTHHFd1q5qofd6o-Iqtp4zu4A7NjENg_ehvD5u-sr9Wz5xWnU8PjzpvZBOVgQ12aCYWuEcgqWS2Z_v5Keh8fMuEZnEsL4nlaejY/s320/asure.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>Ayaküstü beslenmenin yemek kültürümüzü ne kadar olumsuz etkilediğini her gün çeşitli örneklerle görüyoruz. Geleneksel lezzetler birer birer unutulurken yemeğe ayrılan zaman azalıyor, yemek yapmak ve sofra kültürü için emek ve zaman harcamak boşa sayılıyor. Aşure gibi yapımı zor ancak toplumsal dayanışmayı ve paylaşmayı pekiştiren, köklü lezzetler yavaş yavaş unutuluyor. Geleneksel lezzetleri korumak ve gelecek nesillere aktarmak isteyenler için Beyaz Unsuz Şekersiz Hamur İşleri kitabının yazarı Arzu Aygen'in aşure yapımı hakkında yazdıkları ve tarifi aşağıda<br /><a name='more'></a>:<br /><br />Bugün Mısır Çarşısı'na gittim. Dükkanlara gelen insanlar gözlerinde soru işaretleriyle aşure için ne alacaklarını soruyorlar. Onlar da kolayını bulmuş, aşure seti verelim size diyorlar. Demek ki, aşurenin içine ne konduğunu bile bilmiyoruz artık. Unutmamak için bir tarif, sevgilerimle:<br /><br />Aşure Sanatı<br /><br />Aşure pişirilmeye bir gün önceden başlanır. Buğday biraz kaynatılır. Nohut ve kuru fasulye suya konur. Sabahleyin buğdayın üzerinde tutmuş olan kabuk kaşıkla alınır; kurdun kuşun hakkı olan bu kısım peşinen sahiplerine dağıtılmak üzere bahçelere, çatılara serpiştirilir. Sonra malzemeler yumuşayana kadar haşlanır. İçine diğer malzemeler eklenir. Tatlandırılır ve kaselere dağıtılır. Aşure pişirilirken bol bol dua etmek, yiyenlere şifa olmasını temenni etmek çok daha güzel olur. Aşurenin pişirildiği yerde kötü söz söylememek gerekir.<br /><br />Sıcacık aşure hazır olunca kaselere dağıtılır. Üzeri kuşüzümü, çam fıstığı, çörekotu, tarçın, ceviz ve nar taneleriyle süslenir. Elde bu kaselerle konu komşunun kapısı çalınır.<br />Şimdiden afiyet olsun…<br /><br />Aşure<br />½ kg aşurelik buğday<br />½ çay bardağı pirinç<br />Yaklaşık 6 litre (30 su bardağı) su<br />1 su bardağı nohut<br />1 su bardağı kuru fasulye<br />250 gr kuru kayısı<br />250 gr kuru incir<br />250 gr kuru üzüm<br />Yaklaşık 4 su bardağı pekmez<br />3 diş karanfil<br />2 elma<br />Birer tutam tuz, karabiber, tarçın<br />1 çorba kaşığı buğday nişastası<br />1 çorba kaşığı gülsuyu<br /><br />Üzerine:<br />Dolmalık fıstık, fındık, ceviz, kuşüzümü, nar, tarçın, çörekotu<br /><br />Hazırlanışı:<br />1. Bir gece önceden buğdayı hazırlayın. Yarım kilo buğdayı ellerinizle ovalayarak bol suda üç dört su yıkayın. İçine yarım çay bardağı pirinç koyup 10 su bardağı suda buğday iyice yumuşayana kadar haşlayın. Nohut ve kuru fasulyeyi de akşamdan ayrı tencerelerin içinde ıslatın.<br />2. Sabahleyin buğdayın üstü kaymak tutmuş olacak. Bu kaymağı kurdun kuşun yemesi için bahçeye, çatıya serpiştirin. Buğdayı çok büyük bir tencereye alın. Üzerine 15 su bardağı su ilave edip tekrar kaynatın. Bu sırada tahta kaşığın tersiyle buğdayları ezin ki, nişastasını salsın, helmelensin. Nohut ve kuru fasulyeyi ayrı ayrı tencerelerde yumuşayıncaya kadar haşlayın. Nohudun kabuklarını çıkartın.<br />3. Kuru kayısı ve inciri ince ince doğrayın. Kayısı, incir ve üzümü üzerlerini geçecek kadar suyla ayrı ayrı ateşe koyun, yumuşayana kadar haşlayın. Yumuşayınca üzerlerine 1’er çay bardağı pekmez serpiştirin. Koyu bir şerbet kıvamı alıncaya kadar kaynatın.<br />4. Bir cezvede 1 çay bardağı suyu karanfillerle birlikte 5 dakika kaynatın, ateşten alın (Aşureye ister bu şekliyle ilave edin, ister karanfilleri çıkarıp sadece suyunu koyun).<br />5. Elmaları küp küp doğrayın, onu da kısık ateşte önce kaynatın, sonra üzerine 1 çay bardağı pekmez koyup 2-3 dakika daha kaynatın.<br />6. Kısık ateşte buğdayı ısıtmaya devam edin. Buğday ateşteyken yavaş yavaş bakliyatı, meyveleri, karanfilli suyu ilave edin. Birer tutam tuz, karabiber, tarçın katın. Tadına bakın. Arzu ettiğiniz tatlılığa gelinceye kadar içine pekmez ilave edin.<br />7. Ayrı bir tencerenin içinde 1 çorba kaşığı buğday nişastasını 1 su bardağı suda çözüp boza kıvamına gelinceye kadar karıştırarak pişirin. Nişastalı suyu, buğdayın içine boca edin. Hep birlikte karıştırarak bir taşım kaynatın. Gülsuyunu katın.<br />8. Aşureyi kaselere paylaştırın. Dolmalık fıstık, ceviz, kuşüzümü, nar, tarçın, fındık ile süsleyin. Soğumasını bekledikten sonra konu komşuya dağıtabilirsiniz.<br /><br />http://www.iyilikguzellik.com/artikel.php?artikel_id=169</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-19105024168621372702010-12-16T13:16:00.002+02:002010-12-17T08:48:10.348+02:00Küresel ısınma<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgR0uq3suyib1FYy0kxCjB_miEvT8Jdy6JC5sQdEEtf4fZaTcbA9MIwCGJbQkSXA_nhyrgKwsyqp3rmEKQhmTffUPmFBXyEvQkiDXFpTuE5J0SOvEC1KpOOKlz8oqdvjUAmE5P8FgxX5VQ/s1600/kuresel_isinma.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgR0uq3suyib1FYy0kxCjB_miEvT8Jdy6JC5sQdEEtf4fZaTcbA9MIwCGJbQkSXA_nhyrgKwsyqp3rmEKQhmTffUPmFBXyEvQkiDXFpTuE5J0SOvEC1KpOOKlz8oqdvjUAmE5P8FgxX5VQ/s320/kuresel_isinma.jpg" width="320" /></a></div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Birer birer kurumakta olan sulak alanlar, bir türlü kış uykusuna yatamayan ayılar... Bu tür haberler son zamanlarda sık sık karşımıza çıkıyor. 15-20 yıldır yaşamakta olduğumuz küresel ısınmanın sonuçlarını görüyoruz.</div><div class="MsoNormal">"Küresel ısınma" sözü yalnızca mevsimlerin daha sıcak geçmesi anlamına gelmiyor. İklim değişikliğinden kaynaklanan dengesizlikler yaşamımızı altüst edecek sonuçlara yol açabiliyor. İklim dengesizliklerinin yarattığı zincirleme etkiler nedeniyle seller, kuraklık hatta bazı durumlarda kışların sert geçmesi gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. Dünyanın birçok bölgesinde iklim değişikliğinden kaynaklanan felaketler yaşanmaya başladı bile.</div><div class="MsoNormal">Türkiye küresel ısınmadan en fazla etkilenecek ülkelerden biri. İklim değişikliğinin ülkemizde kuraklaşmaya yol açacağı, tarımsal alanda ciddi sorunlara neden olacağı tahmin ediliyor.</div><a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal">Ülkemiz enerjinin en verimsiz kullanıldığı ülkeler arasında. Ulaşımda toplu taşımanın ihmal edilmesi, petrol bağımlılığına neden olan karayolu taşımacılığının ulaşımda %91’lik paya sahip olması, petrokimya, çimento, demir-çelik gibi atmosferi kirletmede en yüksek paya sahip olan sanayi tesislerindeki artış gibi nedenler de ülkemizin küresel iklim değişikliğine katkıda bulunmasını sağlayan önemli faktörler arasında.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Neden ısınıyoruz?<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Küresel ısınmanın en önemli nedeni, karbondioksit, halokarbonlar, kloroflorokarbon, metan, azot oksitleri gibi maddelerin atmosferde birikerek bir çeşit sera etkisine yol açmaları, bu yüzden bu maddelere sera gazları adı veriliyor. Sera gazlarının atmosfere salınmasına yol açan nedenlerden en önemlisi fosil yakıtların, yani petrol ve türevleri, doğalgaz, kömür gibi yakıtların ulaşımda ve sanayide kullanılması. Ayrıca spreylerde kullanılan püskürtücü gazlar ve soğutucu aletlerde kullanılan bazı gazlar sera gazlarının artışında en önemli paya sahip olan nedenler arasında. Tarımda kullanılan bazı kimyasallar ve azot içeren gübreler de iklim değişikliğinin sorumluları arasında. Küresel ısınmadan %80 oranında fosil yakıtlar, %15 oranında sanayi üretim prosesleri, %5 oranında da endüstriyel tarımsal üretim sorumlu.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Ne gibi sorunlar yaşanacak?</b></div><div class="MsoNormal">Son 15-20 yıldır yaşanan iklimsel değişiklikler önemli bir eşiğin aşıldığını, ciddi sorunlarla yüzleşmek zorunda kalacağımızı gösteriyor. Son yaşanan yaşanan örnekleri saymak gerekirse; birkaç yılda bir içinde bulunduğumuz yıl "en sıcak yıl" olarak tanımlanıyor, dünyanın en sulak bölgelerinden biri olan Amazon’da dahi kuraklaşma yaşanıyor, Sibirya bölgesinde bulunan tundralarda erime başladı, kutup bölgelerindeki buzullar her geçen yıl biraz daha fazla miktarda eriyor. Sorun yalnızca ısınma değil, küresel ısınmayla birlikte bazı iklim dengesizlikleri de ortaya çıkıyor. Bilim insanları iklim değişikliği ile birlikte ortaya çıkacak dengesizlikleri tahmin etmekte zorlanıyorlar, ancak yaklaşık 10 yıl sonra çevre felaketleri açısından büyük sorunlarla karşı karşıya kalabileceğimiz konusunda hemfikirler. İklim değişikliğinin getirdiği bazı sorunlar şimdiden kapımızı çalmaya başladı, bir yandan kuraklıkla mücadele ederken, diğer yandan aşırı yağışlar, seller, fırtına ve kasırgalar vb. sorunlar yaşanabiliyor. Doğal afetler başladığında, Bangladeş, Nil Deltası ve Hollanda’nın seller altında kalacağı tahmin ediliyor. Ayrıca dünyadaki tüm arazilerin %30’u çölleşme tehdidi ile karşı karşıya.</div><div class="MsoNormal">Küresel ısınmanın yalnızca doğal afetlere değil, büyük sosyal sorunlara da yol açması bekleniyor. Kasırga, seller vb. olaylar nedeniyle kitlesel göçlerin yaşanması, kuraklaşma, aşırı yağış gibi olaylar sonucunda ortaya çıkacak tarımsal sorunlar nedeniyle özellikle yoksul ülkelerde açlığın ortaya çıkması, temiz suya ulaşmada sorunlar yaşanması olasılıklar arasında. Dünyada daha şimdiden sözü edilen sorunlarla boğuşmakta olan bölgeler var, ileride ortaya çıkacak sorunlardan 3 milyar civarinda insanın, yani dünya nüfusunun yaklaşık yarısının etkileneceği tahmin ediliyor.</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-41018479283343519192010-12-15T14:04:00.006+02:002010-12-17T08:51:19.149+02:00Zerdeçal<div class="MsoNormal"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu4YcxJRLxvvxVIc2LKBPDyuVenz1iehBLdYL9nHExZlblKgBfwufzXuZvoy0IupprNQD6Lmz9RsY_rP-oFEjYiV9iGiFpo2aY7-Vi-OVRiu-JNC4bcCp-mx7u9XJeBMp5tTAyS54k6KI/s1600/zerdecal.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu4YcxJRLxvvxVIc2LKBPDyuVenz1iehBLdYL9nHExZlblKgBfwufzXuZvoy0IupprNQD6Lmz9RsY_rP-oFEjYiV9iGiFpo2aY7-Vi-OVRiu-JNC4bcCp-mx7u9XJeBMp5tTAyS54k6KI/s320/zerdecal.jpg" width="320" /></a></div><span class="Apple-style-span"><span class="apple-style-span"><span style="color: black; line-height: 115%;"><br />
</span></span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="apple-style-span"><span style="color: black; line-height: 115%;">Hint safranı adıyla da tanınan zerdeçal, bilinen en güçlü antioksidanlardan biridir. Güney Asya kökenli bir bitki olan zerdeçal, Batı ülkelerinde baharat olarak kullanılmasına rağmen Asya ülkelerinde uzun yıllardan bu yana doğal ilaç olarak kullanılır. Yemeklerde kullanılan köri baharatının temel bileşenlerinden biri olan zerdeçalın etken maddesi "kurkumin"dir. </span></span></span></div><a name='more'></a><div class="MsoNormal"></div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span"><span class="apple-style-span"><span style="color: black; line-height: 115%;">Zerdeçal çok yıllık otsu bir bitkidir. Bitkinin kök kısımları parmak şeklindedir. Piyasada parmak şeklinde, toz haline getirilmiş olarak ve hap formunda bulunur. 1 silme tatlı kaşığı zerdeçalda ortalama 30 ila 90 mg. curcumin bulunur. </span></span></span></div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span"><span class="apple-style-span"><span style="color: black; line-height: 115%;">Günde yaklaşık 2 ila 4 silme tatlı kaşığı kadar kullanılan zerdeçalın kansere karşı koruyucu etki gösterdiği biliniyor. Tümör hücrelerinin çoğalmasını engelleyici etki yaptığı kanıtlanmıştır. Ayrıca antioksidan ve iltihap giderici olarak etkilidir. Karaciğerin zehirli maddelerden arınmasına, sağlıklı ve güçlü hale gelmesine yardımcı olur.</span></span></span></div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span"></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 18px;"><span class="Apple-style-span">Zerdeçalın solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde, sindirim rahatsızlıklarında ve kolesterölü azaltıcı etkisi nedeniyle kalp hastalıklarının önlenmesinde de etkili olduğu gözlenmiştir. Ayrıca sigaranın verdiği zararları önlemede etkili olduğu düşünülmektedir.</span></div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span">İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü'nden Prof. Dr. Erkan Topuz'un resmi internet sitesinde verilen bilgilere göre, zerdeçal düzenli olarak tüketildiğinde kansere karşı önleyici etkide bulunur. Sitede verilen bilgiler ve öneriler şöyle:</span></div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span"></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;"><span class="Apple-style-span"><span style="color: black;">Turmeric (zerdeçal) 450 mg, ayurveda (Hint tıbbı) geleneğinde sağlıklı kalmak için düzenli olarak tüketilmesi gerektiğine inanılan bir bitkidir. İçerdiği, geleneksel vitaminlerden çok daha güçlü bir antioksidan etkiye sahip kurkuminoidlerden kurkuminin, P53 genini aktive ederek kanser hücrelerini baskılamak yoluyla önemli bir anti-kanser etki gösterdiği keşfedilmiştir.<br />
- Antioksidan olarak (içeriğindeki kurkumin doğadaki en güçlü anti-oksidanlardandır.)</span><span style="color: black;"> </span><span style="color: black;"><br />
- Anti-kanser etki ile düzenli olarak kullanılması gereken (özellikle meme kanseri)</span><span style="color: black;"> </span><span style="color: black;"><br />
- Anti-enflamatuvar (artrit tedavisini destekleyici)</span><span style="color: black;"> </span><span style="color: black;"><br />
- Sindirim sorunlarına karşı (hazımsızlık ve mide ekşimesi problemlerinde) kullanımları vardır.</span></span></div><div class="MsoNormal"></div><span class="Apple-style-span"></span>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-78324100012139561532010-12-07T08:44:00.001+02:002010-12-07T08:53:13.182+02:00Geri Dönüştürülebilir madde getir. Bedava Paten Kay...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://zeytinburnu.bel.tr/varliklar/Turkce/dosya/mevzuatlar/haber_res/IMG_9540.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://zeytinburnu.bel.tr/varliklar/Turkce/dosya/mevzuatlar/haber_res/IMG_9540.JPG" width="320" /></a></div><br />
“Doğaya Destek Sizden, Buz Pateni Biletiniz Bizden” sloganı ile başlatılan Geri Dönüşüm Projesi’nde ikinci adım Özgürlük Parkı'na kurulan buz pistiyle atıldı. 4 ay boyunca açık kalacak buz pistinde kayak keyfi yaşamak isteyen Zeytinburnuluların yapacağı tek şey geri dönüşebilir bir madde getirmek…<br />
Projenin organizasyonu Zeytinburnu Belediyesi tarafından yapılıyor.<br />
Proje ile ilgili ayrıntılı bilgiye <a href="http://zeytinburnu.bel.tr/anasayfa.cfm?IcerikId=6291">buradan ulaşabilirsiniz.</a>Bayram Alihttp://www.blogger.com/profile/00272722223909515748noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-3009248853237303002010-12-02T10:23:00.003+02:002010-12-02T11:32:21.696+02:00Hamsi Kuşu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUCPYvYea9y2s8kN1c9Desk3sTZGDCXLrBP-eTA6-NjaqX4_mhDuSe7SYkDKiu-6BA7PVIOgV5C8rg-vWyClKIY-76doEBbtp2KOGhXhMT8zLd_ACDIEYQe0VccaIxyUIJ5xqJ9FbmyWw/s1600/hamsi_kusu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUCPYvYea9y2s8kN1c9Desk3sTZGDCXLrBP-eTA6-NjaqX4_mhDuSe7SYkDKiu-6BA7PVIOgV5C8rg-vWyClKIY-76doEBbtp2KOGhXhMT8zLd_ACDIEYQe0VccaIxyUIJ5xqJ9FbmyWw/s1600/hamsi_kusu.jpg" /></a></div><div class="MsoNormal"><b><br />
</b></div><div class="MsoNormal"><b>Malzemeler (6 Kişilik):</b></div><div class="MsoNormal">1 Kilo hamsi, 2 tatlı kaşığı tuz, 1/4 demet maydanoz, 2 orta boy soğan, 3 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı çamfıstığı, 1 tatlı kaşığı kuş üzümü, yarım su bardağı pirinç, 1 su bardağı sıcak su, yarım çay kaşığı karabiber, yarım su bardağı mısır unu, 2 adet yumurta, 6 yemek kaşığı ayçiçek yağı (kızarırken)</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b>Hazırlanışı:</b></div><div class="MsoNormal">Balıkları temizleyin, kuyruklarını koparmadan kılçığını çıkarın, yıkayın, 1 tatlı kaşığı tuz ekleyerek karıştırın, süzgeçte 15 dakika bekletin.</div><a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal">Soğanı yıkayıp soyduktan sonra ince ince doğrayın, zeytinyağı ve çamfıstığı ile birlikte tencereye koyup kapağı kapatın, kısık ateşte ara sıra karıştırarak 7-8 dakika öldürün.</div><div class="MsoNormal">Pirinci yıkayıp süzdükten sonra soğana katın, 1-2 kez çevirin. Suyu ve kalan tuzu koyup karıştırın. Kuşüzümünü serpin. Önce orta, sonra kısık ateşte suyunu çekene kadar 15-20 dakika pişirin. Daha önceden yıkayıp ayıkladığınız maydanozu kıyın, kara biberle birlikte pilava ekleyip karıştırın. Hamsilerden iki adedinin boş kısımlarını mısır ununa batırıp kuyrukları aynı tarafa gelecek şekilde avucunuza serin, ortasına 1 tatlı kaşığı kadar pilav koyun, üçüncü hamsinin de dış kısmını unlayıp için üzerine kapatın, kuyruk ve baş kısımlarını bükerek iyice yapıştırarak, kuşa benzer dolmalar yapın. Yumurtayı çırpıp, dolmaları batırarak kızdırılmış derin yağda kızartın.</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-82661625850996958382010-12-01T13:24:00.003+02:002010-12-02T09:38:33.623+02:00Karadeniz mutfağı<div class="MsoNormal"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3LsU2XtLOetcZyDEZR8A8u3gaYKrjIeiwtvT7b7ItLCzTv089STu1p5MIiqM8TN2jpiQeyqdIXX75Wnz5aGIH0fkwk57bQE0ks1Lfo6JDdwAQht9269qTRdZiKinK53BPU9RTYtJLDVo/s1600/karadeniz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3LsU2XtLOetcZyDEZR8A8u3gaYKrjIeiwtvT7b7ItLCzTv089STu1p5MIiqM8TN2jpiQeyqdIXX75Wnz5aGIH0fkwk57bQE0ks1Lfo6JDdwAQht9269qTRdZiKinK53BPU9RTYtJLDVo/s1600/karadeniz.jpg" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div>Karadeniz mutfağı zenginliğine rağmen ülkemizde ve dünyada pek fazla tanınmaz. Oysa kendine özgü yemekleri ve lezzet çeşitliliği oldukça yüksektir. Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesinden üçüncü büyüğü olan Karadeniz bölgesinde tarım için elverişli düzlük alanlar bulunmaz, bu nedenle bölgede yerleşim ve hayat bu coğrafya koşullarına uygun şartlar altında gerçekleşir.</div><a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal">Coğrafya ve iklimsel özelliklerin dünyadaki mutfak kültürlerini şekillendiren en önemli etkenlerin başında geldiği biliniyor. Karadenizin yeşil ve zengin coğrafyası sofraları da etkilemeyi başarmış.</div><div class="MsoNormal">Günümüzde binlerce yılda oluşturulmuş bu mutfak kültürleri artık etkileşim içerisinde ve dünya artık çeşitli mutfak kültürlerinin iç içe geçtiği bir yemek kültürü yaşıyor. Karadeniz Mutfağı ise hâlâ kendine özgü yapısını koruyan mutfaklardan biri. Çünkü burada, hemen hemen hiçbir mutfak kültüründen etkilenmeden, kendine özgü bir beslenme sistemi oluşmuş ve sofralar her gün geleneksel tatlar eksik olmadan kurulmaya devam ediyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Yeşillik zengini<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Ülkemizin kültürel zenginliğinde önemli bir rolü olan Karadeniz Bölgesi coğrafi olarak üç bölüme ayrılıyor. Ayrıca kıyı şeridi ile dağların diğer tarafında kalan karasal coğrafya da farklılık gösteriyor. Yemek kültürü konusunda da bu farklılıkların izlerini görmek mümkün. Ancak genel olarak bakıldığında pratik ve basit bir mutfağa sahip olan Karadeniz'in kendine özgü farklı bir mutfağı olduğunu gözlemlemek mümkün.</div><div class="MsoNormal">Karadeniz denince herkesin aklına önce fındık, çay ve hamsi geliyor. Oysa, Karadeniz mutfağının en belirleyici özelliklerinden birisi, ot yemekleri. Bölge, sürekli yağış aldığı için, çok zengin bir bitki örtüsüne sahip. Bu nedenle Karadeniz'de aklınıza gelebilecek her tür ottan ve yapraktan yemek yapılıyor. </div><div class="MsoNormal">Bölümler arası isim farklılıkları gösterse de temelinde biraz değişikliklerle yemek alışkanlıkları ve teknikleri aynı. Karadeniz yemekleri diğer bölgelere ilk yayılmaları sırasında daha çok Trabzon Pidesi ile ünlendi. Peyniri ve tereyağı özel olan bu pide günümüzde de popülerliğini korumakta. Temeli aynı olmasına rağmen, açık ya da kapalı oluşu, içindekiler ve boyları itibariyle oluşan farkları Karadeniz pidesinin şehirlerin adıyla anılmasına neden oluyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Hamsisiz olmaz<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Balıkçılık Karadeniz kıyı şeridinde hem en önemli geçim kaynağı hem de balığın beslenmedeki yeri çok önemli. Karadeniz dünyanın en lezzetli balıklarına sahip yerlerden. Çünkü burada, pekçok nehrin denize dökülmesi sayesinde, balıkların beslenmesine imkân veren plankton zenginliği oldukça yüksek. Bölge insanı için hamsi öylesine önemli bir balıktır ki, hamsi ile ilgili özdeyişler ve hikâyeler bir Karadenizlinin olmazsa olmazıdır. </div><div class="MsoNormal">Hamsinin Karadeniz’de farklı bir yeri vardır. Hamsiden pek çok şekilde faydalanılır ve pek çok yemeği yapılır. Hamsinin mutfaktaki tartışılmaz hakimiyetine Hamsi Buğulama, Hamsi Çorbası, Hamsi Diblesi, Hamsi Dolması, Hamsili Ekmek, Hamsi Ekşilisi, Hamsi Fırın, Hamsi Güveç, Hamsi Köftesi, Hamsi Kuşu, Hamsi Mücver, Hamsi Sarma, Hamsi Tatlısı, Hamsi Tava ve Kopsiya örnek verilebilir.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Pancar ve turşu<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Karadeniz Mutfağı'nın simgelerinden biri de karalahana ya da yerel söyleyişle pancar. Karadeniz Mutfağı'nda yoğun olarak kullanılan ve bir vazgeçilmez olan karalahanın çorbasından kavurmasına ve dolmasına kadar pek çok çeşidi yapılır.</div><div class="MsoNormal">Bölge mutfağını diğerlerinden farklı kılan başka bir özellik ise sebze turşuları ve bunlardan yapılan yemekler. Özellikle fasulye turşusunun tuzu alındıktan sonra kavurması ve diblesi çok yaygın olarak pişirilir. </div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Karadenizli mısır<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Mısır her ne kadar Güney Amerika kökenli olsa da, adeta Karadeniz’le özdeşleşmiş ve bölgenin mutfağında neredeyse baş köşeye oturmuştur. Mısır, Karadeniz Mutfağı'nda pek çok şekilde kullanılır. Tarıma elverişli olmayan tepeliklerde yaşayan halk, mısırı bahçelerinde yetiştirerek taze, kurutulmuş, haşlanmış veya öğütülmüş olarak kullanır. Karadenizliler tereyağ, peynir çeşitleri ve kavurma da üretir. Özellikle muhlama ve kuymak denilen peynir eritmesi, yöre halkının yaratıcılığını sergiliyor. </div><div class="MsoNormal">Tatlılar konusunda tüm bölümlerde kadayıfın önemli bir yer tuttuğu söylenebilir. Karadeniz’de börek denince akılara hemen su böreği gelir. Laz böreğinin yeri ayrı olsa da, ince açılmış hamurların kaynayan suda haşlanmasıyla yapılan incecik açılmış, mis gibi tereyağı kokan su böreği yöre lezzetleri içerisinde bir numaradır.</div><div class="MsoNormal">Muhlamasından mısır ekmeğine, karalahana çorbasından hamsili ekmeğine her damağa hitap edebilecek tatlara sahip Karadeniz Mutfağı bu zenginliyle ülkemizde ve dünyada tanınmayı hak ediyor.</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-26970001388253134092010-12-01T13:02:00.000+02:002010-12-01T13:02:36.639+02:00Çevreci Arama Motoru Olur Mu?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.dw-world.de/image/0,,6179467_4,00.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="236" src="http://www.dw-world.de/image/0,,6179467_4,00.jpg" width="320" /></a></div><br />
<a href="http://www.dw-world.de/dw/article/0,,6210177,00.html">Deutsche Welle Türkçe</a> 'nin haberine göre Alman bilişimci Kroll, "çevreci" arama motoru geliştirdi. Haber detayları şöyle;<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
<blockquote>Google'a aramak istediğiniz sözcüğü verip enter tuşuna basın... İşte sadece bu küçücük işlemle bile çevreye zararlı karbondioksit gazı salınımına neden olunuyor. Kâr amacı gütmeyen bir danışmanlık şirketi olan CO2-online'da çalışan Sophie Fabricius aynı zamanda da internetteki çevre sorunları konusunda uzmanlaşmış. Google'da arama yaparken çevreye nasıl zarar verildiğini şöyle açıklıyor:</blockquote><blockquote><br />
</blockquote><blockquote>"Arama motorları büyük sanal sunucular üzerinden çalışıyor. Söz konusu sunucular ciddi oranlarlarda elektrik tüketiyor, bu da tabii karbondioksit salımına neden oluyor. Sunucuların çoğu ekolojik elektrikle değil, yüksek miktarda karbondioksit salan fosil enerji kaynaklarıyla çalışıyor.''</blockquote><blockquote><br />
</blockquote><blockquote>İşte tam da bu nedenle 26 yaşındaki Christian Kroll çevre dostu yeni bir arama motoru geliştirdi. Çevreci yeni arama motorunun adı Ecosia. Şimdilik Almanca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca dillerinde hizmet veriyor. Ecosia, arama yaparken Yahoo ve Bing gibi sitelerin tekniğini kullanıyor. Bu siteler arama sonuçlarıyla beraber sponsorlarının linklerini, yani reklamlarını da gösteriyorlar. Bu reklamlara tıklandığında ise para kazanmış oluyorlar. İşte Ecosia da aynen böyle para kazanıyor ancak o sitelerden farklı olarak gelirinin beşte dördünü çevrenin korunması için harcıyor. Zaten bilişimci Christian Kroll'un amacı para kazanmaktan çok daha farklı:</blockquote><blockquote><br />
</blockquote><blockquote>"Benim için bu çalışmada önemli olan çok para kazanmak değil. Ancak tabii kamuya yararlı bir iş yapıp hiçbir şey kazanmamak da benim için doğru bir yol değil. Benim en çok ilgilendiğim konu son birkaç yıldır gelişmeye başlayan sosyal işletme düşüncesi. Çünkü bu düşünce pazar ekonomisini, yani kabaca söylersek kapitalizmi sürdürülebilir yapıyor. Böylece, aksi takdirde bağışlar üzerinden çözülebilecek sorunları mevcut sistemde de çözülebilir kılıyor.''</blockquote><blockquote><br />
</blockquote><blockquote>Yağmur oramanlarının korunmasına kaynak</blockquote><blockquote><br />
</blockquote><blockquote>Ecosia gelirlerinin beşte biri şirketin yönetimine ve 5 serbest çalışanına gidiyor. Geri kalanı ise uluslararası çevre örgütü Dünya Doğayı Koruma Vakfı'nın WWF (World Wide Fund For Nature) Brezilya'nın Amazon bölgesindeki yağmur ormanlarını koruma projesine akıyor. Christian Kroll, böylece arama motoru sayesinde üretilen karbondioksitin, atmosferde dengelenmesini sağlamaya çalışıyor. Kroll, ''Yağmur ormanlarının yok edilmesi yüzde 20 gibi büyük oranda karbondioksit emisyonuna sebep oluyor, buna karşı birşeyler yapmak gerektiğini düşündüm'' diyor.</blockquote><blockquote><br />
</blockquote><blockquote>Google'a rakip olmak kolay değil</blockquote><blockquote><br />
</blockquote><blockquote>Ancak Google gibi rakiplerinin karşısında Ecosia'nın işi hiç kolay değil. Arama devinin sunduğu imkanlar çok daha geniş kapsamlı. Çünkü Ecosia kullanıcıları doğrudan harita, resim ve video aramaktan feragat etmek durumundalar. Ayrıca bazı konularda da kesin olmayan bilgiler veriyor. Ancak bir yıllık bir geçmişi olan siteyi, şimdiden günde 100 binin üzerinde kullanıcı ziyaret ediyor. Bu kullanıclar sayesinde şirket, Dünya Doğayı Koruma Vakfı'na 130 bin euro kaynak sağlayabilmiş. Ecosia, bu sayıları her gün sitede düzenli olarak da yayınlıyor.</blockquote><blockquote><br />
</blockquote><blockquote>Çevreciler işbirliğinden memnun</blockquote><blockquote><br />
</blockquote><blockquote>Dünya Doğayı Koruma Vakfı'ndan Brezilya'daki yağmur ormanlarını koruma projesinin yöneticisi Christian Plaep, bu tarz girişimcilikten duyduğu memnuniyeti şöyle dile getiriyor:</blockquote><blockquote><br />
</blockquote><blockquote>"Biz bu işbirliğinden inanılmaz memnunuz. 130 bin euro gerçekten büyük bir rakam. Bu miktar ile bir koruma alanında neler yapılabileceğini bir düşünürseniz... Örneğin bu parayla bilinçli bir marangozluk eğitimi finanse edilebilir, aynı şekilde yerel halkı alternatif gelir kaynaklarına yönlendiren çalışanlar finanse edilebilir. Tabii ki 130 bin euro ile bütün bir koruma alanını finanse etmeniz mümkün değil ama böyle bir çalışmada bu gerçekten kayda değer bir rakam.''</blockquote><blockquote><br />
</blockquote><blockquote>Christian Kroll daha fazla kullanıcıya ulaşabilmek için siteyi geliştirme çalışmalarını sürdürüyor. Sophie Fabricius da Almanya'da bir kişinin yıllık ortalama 12 tona yakın karbondioksit salınımına neden olduğuna işaret ederek, günlük yaşamın pekçok alanında karbondioksit tasarrufunun mümkün olduğunu vurguluyor.</blockquote><br />
Çevreci arama motoru için <a href="http://www.ecosia.org/">www.ecosia.org</a> adresini kullanabilirsiniz.Bayram Alihttp://www.blogger.com/profile/00272722223909515748noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-53598073915105226642010-11-24T14:20:00.004+02:002010-11-25T09:14:10.456+02:00Susuzluktan korunmak mümkün mü?<a href="http://2.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TO0DvbTJBJI/AAAAAAAAADU/Cb0mwuyU1fs/s1600/Su.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5543090829679723666" src="http://2.bp.blogspot.com/_XJSROpHud5U/TO0DvbTJBJI/AAAAAAAAADU/Cb0mwuyU1fs/s400/Su.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: left; height: 213px; margin: 0 10px 10px 0; width: 170px;" /></a><br />
<div class="MsoNormal">Son günlerin en önemli tartışma konularından biri su. Zaman zaman bazı şehirlerde barajlardaki doluluk oranı mevsim normallerinin çok altında kalıyor. Bazı bölgelerde kuraklık nedeniyle tarımsal ürünlerde rekolte kayıpları yaşanıyor. Son 40 yılda Van Gölü’nün 3,5 katı büyüklüğünde sulak alanı kaybettik. Son 20 yılda kişi başına düşen su miktarı 4000 metreküpten 1430 metreküpe düştü. Türkiye su fakiri bir ülke olma yolunda hızla ilerliyor. Üstelik sorun yalnızca ülkemize ait değil. Birleşmiş Milletler Su Raporu’na göre 2050’li yıllarda 48 ila 60 ülkede, 2 ila 7 milyar insan susuzluktan etkilenecek.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal">Türkiye’nin brüt yerüstü suyu potansiyeli 193 milyar metreküp. Devlet Su İşleri’nin hesaplarına göre günümüz teknikleriyle erişilebilecek toplam su potansiyeli ise yılda 112 milyar metreküp. Günümüzde kullanılan suyun önemli bir kısmı birçok akarsuyun barajlarda toplanması, sulak alanların kurutulması vb. büyük projelerle kurulan su sistemleri yoluyla elde edilip ulaştırılıyor. Bu projeler susuzluk sorununu kısa vadede çözmekte başarılı oluyor, ancak uzun vadede birçok ekolojik soruna yol açıyor. Bu sorunlar da susuzluğun daha da artmasına neden oluyor.</div><a name='more'></a> <br />
<div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal">Örneğin; sazlık, göl gibi sulak alanlar, kendilerini besleyen akarsuların baraj vb. su sistemlerine yönlendirilmesi sonucunda kuruyor. Sazlığın kuruması kuşların kaybolmasına, sazcılık ve balıkçılıkla geçinenlerin mesleklerini kaybetmesine yol açıyor. Sulak alandan kazanılan araziler bir süre tarımda kullanılabiliyor, ancak kısa sürede başlayan kuraklaşma bu arazileri kullanılamaz hale getiriyor. Her geçen gün biraz daha derine çekilen yeraltı suları bu bölgede yaşayan insanları susuzluk sorunu ile karşı karşıya bırakıyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal">Sorunun kaynaklarından biri ekolojik dengeleri yeteri kadar gözönünde bulundurmayan büyük su ve sulama sistemleri. Büyük sermaye ve teknoloji gerektiren bu dev projeler kısa bir süre için su sorununu çözmüş gibi görünüyor, ancak uzun vadede büyük ekolojik sorunlara yol açıyor. Kurutulan sulak alanların yakınında bulunan tarım arazilerinin kullanılamaz hale gelmesi büyük ekonomik sıkıntılara yol açıyor, öte yandan büyük barajların, kanalların vb. yapıldığı bölgede yaşayan insanlar da bulundukları yerden göç etmek zorunda kalıyor. Dünya Barajlar Komisyonu, baraj projeleri nedeniyle dünya ölçeğinde 40 ila 80 milyon insanın yerinden edildiğini tahmin ediyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal">Doğal dengeleri bozmayan, yerel, ucuz ve kolay uygulanabilen birçok su toplama ve dağıtma tekniği var aslında. Bu yöntemler diğer projelere göre çok daha başarılı sonuç veriyor. Küçük barajlar, yağmur suyunu değerlendiren sarnıçlar vb. pek çok teknik tarih boyunca su sorununu büyük başarıyla çözmüş durumda. Dünyanın birçok bölgesinde, kendine özgü yerel tekniklerle su sistemi oluşturup, çöl, bozkır gibi ortamlarda dahi su sıkıntısı olmadan yaşayan topluluklar mevcut.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal">Sorunun bir başka kaynağı ise suyun verimsiz kullanılması. ülkemizde su kaynaklarının dörtte üçü tarlaların sulanması için kullanılıyor. Suyun açık kanallarla taşınması, buharlaşma, sızmalar, kaçaklar vb. yollarla büyük oranda suyun kaybedilmesini sağlıyor. Yanlış sulama teknikleri de bir başka sorun. Suyun tarlanın yüzeyine salınması yoluyla yapılan "salma sulama" tekniği ya da "karık", "tava" gibi yöntemler büyük oranda suyun buharlaşma yoluyla kaybedilmesine yol açıyor. Ayrıca, buharlaşan suyun içindeki minerallerin ve tuzun toprağın yüzeyinde birikmesi toprağın tuzlanmasını ve verimsizleşmesini sağlıyor. Oysa "yağmurlama", "damlama" gibi suyu son derece tasarruflu kullanan sulama metodları mevcut. Bu tür teknikler sayesinde sulamada kullanılan suyu %50 ila %95 oranında azaltmak mümkün. Sağlanan tasarrufun yanısıra toprağın kalitesi de korunmuş oluyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal">Uzmanlar kuraklığa karşı en uygun olan tarım yöntemlerinin organik tarım gibi doğaya zarar vermeyen tarım yöntemleri olduğunu ısrarla belirtiyor. Konvansiyonel tarımda kullanınan kimyasal gübre ve ilaçlar topraktaki mikroorganizmaların ölümüne neden oluyor. Bu da toprağın azot bağlama kapasitesinin azalması ve tuzluluğun artması sonucunu doğuruyor. Organik tarım ve benzeri tekniklerde toprakta ve tarlada yaşayan canlıların hayatı ve birbirleriyle olan dengesi gözetildiği için su dengesi kuruluyor, organik maddeleri geri kazanan toprak suyu sünger gibi çekiyor. Ayrıca, organik tarımda tercih edilen bitki çeşitleri, yerel ekolojiye uyum sağlamış kuraklığa dayanıklı çeşitler. Bu çeşitler ilaçlı tarımda kullanılan akrabalarına oranla çok daha az su istiyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal">Kuraklığı artıran en önemli faktörlerden biri de ormansızlaşma. Ormanların azalması sonucu toprağın su tutma kapasitesi de azalıyor. Bu da erozyon, kuraklaşma, yeraltı sularının azalması vb. birçok ekolojik sorunu tetikliyor.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal">Kullanılan suyun geri dönüşümünün sağlanamaması da sorunun bir başka boyutu. Bu zaten az olan temiz su kaynaklarımızın boş yere harcanması anlamına geliyor. Basit teknikler kullanılarak arıtılan atık suyun içme suyu haricinde pek çok alanda, örneğin sulamada kullanılması mümkün. Dünyada bu konuda birçok uygulama mevcut. </div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal">Küresel ısınma, ormansızlaşma, yanlış uygulanan tarım teknikleri, kirlenme vb. pek çok ekolojik sorun nedeniyle kuraklık her geçen gün daha da artıyor. Temiz suya ulaşmak her geçen gün daha da zor bir hale geliyor. Bırakalım gelecek nesilleri, birkaç yıl sonra bizim suya ulaşmakta sorun yaşayıp yaşamayacağımız meçhul. Bugün olduğu gibi gelecekte de sağlıklı ve temiz suya ulaşmak, gelecek nesillere daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak istiyorsak bugünden bazı önlemleri almak, doğal dengeleri korumak ve kuraklığa uyum sağlamak için elimizden gelen her türlü imkânı kullanmak zorundayız.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Suyu nasıl tasarruflu kullanırız?<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Su sorununun çözümü bireysel önlemlerden çok, yukarıda saydığımız susuzluğu ortaya çıkaran nedenlerin ortadan kaldırılması ve devletlerin uygulayacağı çeşitli politikalarla çözülebilecek bir sorun. Fakat buna rağmen kişisel sorumluluklarımızı yerine getirmek boynumuzun borcu:</div><div class="MsoNormal">• Musluğu açık bırakmayın. Sebzeleri akan suyun altında yıkamak yerine su dolu bir kapta yıkayın. </div><div class="MsoNormal">• Bulaşık yıkarken musluğu sürekli açık bırakmayın, leğen vb. bir kapta yıkamayı tercih edin ya da bulaşık makinesi kullanın. </div><div class="MsoNormal">• Diş fırçalarken, traş olurken suyu kapatın. 4 kişilik bir ailenin bu yolla yapacağı su tasarrufu yılda 48 tondur.</div><div class="MsoNormal">• Daha kısa duş alın. 5 dakikalık bir duşta ortalama 60 lt. su harcanır. 4 kişilik bir ailenin her ferdi duş süresini 1 dakika azaltırsa yaklaşık 18 ton su tasarruf edilmiş olur.</div><div class="MsoNormal">• Gereksiz yere sifon çekmeyin. Daha tasarruflu su kullanan sifonları tercih edin. Daha az su harcamaya izin veren iki seçenekli sifonlardan kullanabilirsiniz. Ya da sifonun içerisine koyacağınız 1 litrelik dolu pet şişe, her sifonda daha az su harcamanıza yol açacaktır.</div><div class="MsoNormal">• Suyu daha iyi püskürten bir duş başlığı kullanın. Bu sayede daha az suyla tazyikli duş almanız mümkün olur. </div><div class="MsoNormal">• Damlayan musluklarınızı tamir ettirin. Saniyede bir damla su damlatan bir musluk yılda 1 ton suyun boşa harcanmasına neden olur. </div><div class="MsoNormal">• Su kaçaklarına karşı önlem alın. Eski tip borular büyük miktarda suyu sızdırır. Evinizdeki ve apartmanınızdaki boruları yenileriyle değiştirin.</div><div class="MsoNormal">• Çamaşır makinesini ekonomik kullanın. Makinenizi tam dolu olmadan çalıştırmayın.</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-7989358404312195712010-11-23T15:48:00.003+02:002010-12-02T09:40:43.873+02:00Gripten korunmak için ne yapmalı?<div class="MsoNormal"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMQ8VTqqjTf_Y2CEe7P8E9TDH63Ky_ugzM2BNHXv4G4U3SXuX2toMkEwLOetvk6HJU4tQ-06ao_8WwXDU9hKbUSphZYPGv_MuGGXvMVwoWaPWTEm2Dya-a8cVAaPoxkx14vkdzXOl79zY/s1600/grip.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMQ8VTqqjTf_Y2CEe7P8E9TDH63Ky_ugzM2BNHXv4G4U3SXuX2toMkEwLOetvk6HJU4tQ-06ao_8WwXDU9hKbUSphZYPGv_MuGGXvMVwoWaPWTEm2Dya-a8cVAaPoxkx14vkdzXOl79zY/s320/grip.jpg" width="320" /></a></div><br />
Grip, İnfluenza adı verilen bir virüs tarafindan oluşturulan, ani olarak 39°C üzerinde ateş, şiddetli kas ve eklem ağrıları, halsizlik, bitkinlik, titreme, baş ağrısı ve kuru öksürük gibi belirtiler ile başlayan bir enfeksiyon hastalığıdır. Daha sonra hastalık tablosuna boğaz ağrısı, burun akıntısı, aksırma, gözlerin sulanması ve kızarması gibi belirtiler eklenir ve bazı vakalarda da karın ağrısı, bulantı ve kusma görülebilir. Ateşin 39°C’nin üzerinde olması, şiddetli kas ağrıları ve halsizlik nedeniyle hastalığı ayakta geçirmek olanaksızlaşır ve hastalar genellikle 3-7 gün yatağa mahkum olurlar.</div><a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal">Yaklaşık bir hafta içinde belirtiler kaybolur, ancak halsizlik şikayeti diğer belirtilerin kaybolmasından sonra da devam eder, hatta 2 haftaya kadar sürebilir.</div><div class="MsoNormal">Özellikle çocuklarda, yaşlılarda ve kronik hastalığı olan kişilerde grip çok daha ağır seyrederek ölüme kadar varabilen ciddi sonuçlara yol açabilir. Bu kadar ciddi tablolara yol açabilen grip hastalığı, halk arasında çok sık olarak soğuk algınlığı ile karıştırılabilir. Soğuk algınlığı ateş yükselmeden, hafif kırgınlık, burun akıntısı, aksırma gibi belirtiler ile kendini gösteren, halsizliğe yol açmadığı için yatak istirahati gerektirmeyen bir hastalıktır ve grip ile kesinlikle karıştırılmamalıdır.</div><div class="MsoNormal">Grip ayrıca, özellikle çocuklar ve yaşlılarda diğer infeksiyonlara da zemin hazırayarak otitis media, pnömoni, menenjit ve ensefalit gibi komplikasyonlara neden olabilir.</div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><br />
</b></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Grip nasıl bulaşır?</b></div><div class="MsoNormal">Grip hastalığının etkeni, sürekli yapı değiştirerek insanların bağışıklık sistemini alt etmeyi başaran İnfluenza virüsüdür. İnfluenza virüsünün A, B, ve C olmak üzere üç tipi mevcuttur. A tipi virüs hem insanlarda hem de kuş, kümes hayvanları ve domuz gibi hayvanlarda hastalık yaparken, B tipi sadece insanlarda hastalık yapar. C tipi ise çok hafif derecede hastalık yaptığı için salgınlara yol açmaz. Gribe yol açan İnfluenza virüsü çok kolay ve hızlı bulaşır. Başlıca bulaşma yolları, öksürük ve aksırıklar ile etrafa saçılan damlacıkların hava yolu ile bulaşması, hasta kişiler ile direkt temas edilmesi ve hasta kişilerin ağız-burun akıntıları ile temas etmiş eşyalar ile bulaşmadır.</div><div class="MsoNormal">Hasta kişilerden etrafa saçılan virüs parçacıklarının havada asılı kalabilme yeteneğinde olması bulaşıcılığı daha da artırır. Hasta bir kişinin bir ortama girip çıkması bile o ortamda bulunan kişileri hastalığın bulaşması açısından risk altına sokabilir. Bu nedenle grip evde, iş yerinde, okullarda, kreşlerde, toplu taşıma araçlarında çok kolaylıkla bulaşır. Mikrobu kapmış ancak henüz belirtileri başlamamış kişilerde yani hastalığın kuluçka süresince de bulaştırma mümkündür. </div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Grip olunca neler yapılmalı?<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">- Her şeyden önce istirahat etmek önemlidir.</div><div class="MsoNormal">- Bol sıvı (su, meyve suyu, kafeinsiz içecekler) alınmalıdır. Çünkü yeteri kadar alınan sıvı sinüslerdeki ve göğüslerdeki ifrazatın daha az birikmesine ve vücuttan atılmasına yardımcı olur.</div><div class="MsoNormal">- Yatarken başın yukarıda tutulması geniz akıntısını azaltacaktır.</div><div class="MsoNormal">- Aşırı kalın giyinmekten kaçınılmalıdır.</div><div class="MsoNormal">- Sigara içilen ortamlardan uzak durulmalıdır.</div><div class="MsoNormal">- Ortamın uygun ısıda olmasına ve havalandırılmasına dikkat edilmelidir.</div><div class="MsoNormal">- Bol C vitamini içeren meyveler yenilmelidir.</div><div class="MsoNormal">- Doktorun tavsiye etmesi durumunda anti-gribal ilaçlar kullanılmalıdır.</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Kimler aşı olabilir?<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Dünya Sağlık Örgütü tarafindan, çeşitli gruplar gribin olumsuz etkileri açısından risk grubu olarak tanımlanıyor. Gribin yaşamsal risk oluşturduğu ve tıbbi açıdan aşılanması önerilenler:</div><div class="MsoNormal">- 65 yaşından büyük kişiler</div><div class="MsoNormal">- Şeker (diyabet) hastaları</div><div class="MsoNormal">- Astım hastaları</div><div class="MsoNormal">- Kronik akciğer hastaları (Bronşit vb.)</div><div class="MsoNormal">- Kronik kalp ve damar sistemi hastaları (koroner arter hastaları)</div><div class="MsoNormal">- Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler (kronik kan hastalığı -hemoglobinopati- olanlar, kanser hastaları, immunsupresif ilaç kullananlar)</div><div class="MsoNormal">- Huzurevi, bakımevi vb. ortamlarda yaşayanlar</div><div class="MsoNormal"><o:p> </o:p></div><div class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Kimler aşı olamaz?<o:p></o:p></b></div><div class="MsoNormal">Grip aşısı diğer aşılarla eşzamanlı olarak kullanılabilir. Grip aşısı, kesinlikle gribe neden olmaz, zira canlı ya da zayıflatılmış (attenue) virüs içermez. Aksine, aşının içeriğinde sadece virüsün parçacıkları bulunur. </div><div class="MsoNormal">Bazı kişilerin grip aşısı olmamaları gerekir. Bunlar:</div><div class="MsoNormal">- 6 aydan küçük bebekler</div><div class="MsoNormal">- Yumurtaya karşı anaflaktik tarzda allerjisi olanlar (yumurta yediğinde allerjik şoka girenler).</div><div class="MsoNormal">- Hamileliğin ilk 3 ayı içinde olan kadınlar (ancak doktor tarafından kesin gerekli olduğu tespit edilirse grip aşısı olabilirler). </div><div class="MsoNormal">- 38 derece üstünde ateşi olan hasta kişilerde, aşı uygulamasının ateş düştükten sonra yapılması önerilir.</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-44232591182335426782010-11-22T14:25:00.004+02:002010-12-02T09:46:36.861+02:00Kanser ve Beslenme<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIR0iU4zBy5vlqDo5u8wogH4jGn2VuUtbkdZx2u20ECnBJo4IwVAvJEKcFayMBJzRLAa0inYFo8P6W86ru6o041rd8k_YOQAqh4SvM8aZK_JS6-uYQvBgA57V7ZkTWkdnlAilu0BJ4OS0/s1600/MeyvelSepeti.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIR0iU4zBy5vlqDo5u8wogH4jGn2VuUtbkdZx2u20ECnBJo4IwVAvJEKcFayMBJzRLAa0inYFo8P6W86ru6o041rd8k_YOQAqh4SvM8aZK_JS6-uYQvBgA57V7ZkTWkdnlAilu0BJ4OS0/s320/MeyvelSepeti.jpg" width="320" /></a></div><br />
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sağlığı "fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam iyilik hali" diye tanımlıyor. Fiziksel sağlığı korumanın en önemli önkoşulları ise sağlıklı beslenme ve egzersiz. Fiziksel aktivite azlığı ve dengesiz beslenme nedeniyle kalp-damar hastalıkları, diabet, osteoporoz ve kanser gibi hastalıkların görülme sıklığı artıyor.<br />
<br />
Harvard Üniversitesi, ABD Tarım Bakanlığı (USDA) tarafından hazırlanan Sağlıklı Beslenme İndeksi (HEI) verilerini kullanarak yaptığı bir araştırmada beslenmenin kronik hastalıklarla ilişkisini inceledi. Geniş kapsamlı epidemiyolojik çalışmalar sonucunda toplanan verilerle, her katılımcının HEI puanı hesaplandı ve bu puanların kalp krizi, çarpıntı, kanser gibi başlıca kronik hastalıklarla ilişkisi incelendi. Aynı yaştaki insanlarla kıyaslandığında, HEI puanı yüksek olan, yani sağlıklı beslenen insanların, bu kronik hastalıklara karşı risklerinin düşük olduğu saptandı. Ancak, HEI puanı yüksek kişilerin aynı zamanda daha az sigara içiyor, daha fazla egzersiz yapıyor ve daha sağlıklı yaşıyor oldukları da gözlemlendi. Bu nedenle, söz konusu kronik hastalıklar konusundaki riski azaltmak için yalnızca sağlıklı besleniyor olmak yeterli değil, sigara, alkol gibi diğer risk faktörlerinden de uzak durmak ve egzersiz yapmak gerekiyor.<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
Kansere yol açabilen kimi zararlı maddelerin, bağırsaklarda sindirimi azaltarak ya da artırarak etki gösterdikleri düşünülüyor. Diğer bir görüş ise, gıdaların bağışıklık sistemini etkileyerek kanseri engellediği ya da başlattığı yönünde.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">Hangi maddeler kanser riskini artırır?<br />
</span><br />
Kanserin oluşmasında birden fazla faktör söz konusu. Kanser yapıcı maddenin dozu, kansere yol açan etkene maruz kalma süresi ve kişinin kansere karşı direnci ya da yatkınlığı önem taşıyor. Bu yüzden kanser yapıcı maddeler diye kesin bir tanımlama yapmak mümkün değil. Kanser yapıcı maddelere maruz kaldığı halde bağışıklık sistemi güçlü olan insanların kansere direnç gösterebilmesi mümkün. Ayrıca, kanser oluşumunda kişinin genetik yatkınlığı da çok önemli. Meme kanseri, lösemi gibi bazı kanserlerde yatkınlık önemli rol oynuyor. Meme, prostat, karaciğer, testis, kalınbağırsak kanserleri ve bazı yumurtalık tümörlerinin oluşmasında hormonal nedenler de rol oynayabiliyor.<br />
<br />
Kanser oluşumunda bazı çevresel etkilerin rolü büyük. Örneğin, açık tenli kişilerde fazla miktarda güneş ışığına maruz kalmak deri kanserlerine rol açabiliyor. Radyasyona maruz kalan insanlarda akciğer, boğaz-yutak, yemek borusu, mide, bağırsak, deri, tiroit kanserleri, lösemiler ve kemik ve yumuşak doku tümörleri oluşabiliyor. Uzun süre boyunca aşırı sıcak içecek tüketmek, aşırı sıcak yemek yemek deri, yumuşak doku, yemek borusu ve yutak kanserlerine yol açabiliyor.<br />
<br />
Birtakım endüstriyel maddelerin kanser riskine yol açtığı biliniyor. Alüminyum ürünleri, ayakkabı sanayisinde kullanılan maddeler, kömür dumanları, kok kömürü ürünleri, demir tozları, boyalar, lastik endüstrisi ürünleri, mobilyacılıkta kullanılan maddeler. Bu tür maddelere yoğun olarak maruz kalınan işlerde çalışanlar diğer insanlara oranla daha fazla risk altında.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">Beslenme ve kanser riski</span><br />
Bazı araştırmalar kanserlerin en azından yüzde 35’inde beslenmenin rolü olduğunu kanıtlıyor. Özellikle kolon-rektum, prostat ve meme kanserinin beslenme ile yakından ilgisi var. Gelişmekte olan ülkelerde çocuklarda görülen kanserlerin sosyo-ekonomik etmenlerle ilişkili olduğunu belirten araştırmalar da var.<br />
<br />
Meme, kolon ve prostat kanserlerinin yüksek olduğu batılı ülkelerde hayvansal yağ tüketiminin de fazla olması, hayvansal yağ tüketiminin risk faktörü olabileceğini düşündürüyordu. Bu konuda ortaya çıkarılmış kesin kanıtlar yok, ancak bazı çalışmalar, prostat kanseri ve hayvansal yağ tüketiminin ilişkili olabileceğini gösteriyor. Bitkisel yağların herhangi bir kanser riskini artırdığına dair bir delil ise yok. Ancak, aşırı şişmanlık, tip II diabet, kalp hastalıkları ve meme, kolon, böbrek, yemek borusu kanserleri gibi bazı hastalıklar için önemli risk faktörü. Aşırı yağ tüketiminin kilo almayı etkileyeceği düşünülecek olursa, yağlar konusunda dikkatli olmak gerektiği ortaya çıkıyor. Ayrıca, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) fazla miktarda total yağ alımının kolon, prostat, meme, endometrium kanser risklerini artırdığına dair bir uyarısı da mevcut. Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Mart 2003 tarihinte yaptığı ortak açıklamaya göre; kardiyovasküler hastalıkları, kanseri, diyabeti ve obeziteyi önlemek için, daha az doymuş yağ, şeker, tuz, daha çok meyve, sebze ve fiziksel egzersiz gerekli.<br />
<br />
Aşırı miktarda kırmızı et tüketiminin yüksek oranda doymuş yağ ve kolesterol içeriğinden dolayı kalp hastalıkları riskini artırdığı zaten biliniyor. Kırmızı et, aynı zamanda tip II diabet ve kolon kanseri riskini de artırıyor. Riskin artması, salam gibi işlenmiş ürünlerde pişirme ve kimyasal işlem sırasında üretilen kanser yapıcı maddelerle ilişkilendiriliyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Kurumu’nun (IARC) yaptığı son araştırmada, son beş yıldır 10 farklı ülkede yaşayan insanların beslenmeleri incelendi. Kurum, günde iki porsiyondan fazla kırmızı et yiyenlerin, haftada bir porsiyon kırmızı et yiyenlere oranla kansere yakalanma ihtimalinin yüzde 35 oranında arttığını açıkladı. Günde 160 gram ve daha fazla kırmızı et yiyenler risk grubu içerisinde. Aynı araştırmaya göre, balık yiyen kişilerin kansere yakalanma riskleri yüzde 30 oranında düşüyor.<br />
<br />
Bazı çalışmalarda, fazla süt ürünü tüketen erkeklerde prostat kanseri riskinin arttığı kanıtlandı. Kadınlarda fazla süt ürünü tüketiminin yumurtalık kanseri riskini artırdığını kanıtlayan çalışmalar da var. Kimi uzmanlar bundan süt ürünlerindeki yağ içeriğini sorumlu tutuyor, ancak yüksek miktarda kalsiyum alımınını prostat kanseriyle ilişkilendirenler de var. Süt ve süt ürünleri konusundaki çalışmalar henüz netlik kazanmamış durumda, bu konuda kesin bir yargı bildirmek zor, ancak menopoz sonrası gibi özel durumlar hariç, normal bir diyette fazla kalsiyum alımının sınırlandırılması mantıklı görünüyor. Zaten iyi beslenen bir yetişkin, günlük kalsiyum ihtiyacını bir bardak süte eşdeğer süt ürününden karşılayabiliyor.<br />
<div><br />
Yiyeceklerde kanserojen madde oluşmasının en önemli nedenlerinden biri de pişirme yöntemleri. Yanmış yağların meme ve kalınbağırsak kanserine yol açtığı biliniyor. Kızartmalarda yağın yanmamasına, aynı yağın birden fazla kez kullanılmamasına dikkat etmek gerekiyor. Isıl işlem görmüş bisküvi, cips, kraker, kahvaltılık gevrek gibi kimi hazır gıdalarda oluşan akrilamid maddesinin kanser riskini artırdığı biliniyor.</div><div><br />
Ayrıca küflenmiş yiyeceklerde bulunan aflatoksin gibi bazı maddelerin kalınbağırsak kanserine yol açtığı düşünülüyor. İyottan fakir bir diyet ise tiroid kanseri riskini artırıyor.<br />
<br />
Besinlerimizde, mikrobesinler tabir edilen eser elementler ve vitaminlerin varlığı da oldukça önemli. ABD’de toplumun dörtte birinin beslenmesinde mikrobesinler yönünden eksiklik bulunduğu, bu kesimde kanser oranının da iki kat arttığı belirtiliyor. Kanserden korunma önerileri içerisinde günde en az 5 öğün antioksidanlardan ve fiberden zengin sebze ve meyvelerin yenmesi tavsiye ediliyor.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">Diğer kanser yapıcı maddeler</span><br />
Çeşitli kimyasal maddelerin kanser oluşumunda rolü var. Bazı kimyasal maddeler, tek bir temastan sonra dahi kanser oluşumunu başlatabiliyor. Bu tür maddelere inisiyatör yani başlatıcı deniyor. Bu maddelere maruz kalma sonucu kanser oluşumu uzun yıllar alıyor ve genellikle "promoter" denilen ve kanser oluşumunu hızlandıran diğer bir maddeye de maruz kalmak gerekiyor.<br />
<br />
Her üç kanser ölümünden birinin nedeni sigara. Sigaranın içerisinde hem kanser oluşumunu başlatan, hem de hızlandıran maddeler bulunuyor. Sigara içen insanlarda akciğer, ağız, gırtlak, yutak, yemek borusu, mide, idrar kesesi, pankreas, böbrek, serviks ve karaciğer kanseri riski oldukça fazla miktarda artıyor. Bazı uzmanlar sigara içen insanın kanser olma riskinin %100’e yakın olduğunu, kansere yatkın olan ve riski artırıcı başka faktörlere maruz kalan insanlarda daha çabuk, sağlıklı yaşayan, bağışıklık sistemi gelişmiş ve kansere yatkınlığı az olan insanlarda daha geç ortaya çıkacağını belirtiyor.<br />
<br />
Alkolün içerisinde ise kanseri hızlandıran maddeler var. Alkol kullananlarda ağız, yutak, gırtlak, yemek borusu, karaciğer ve meme kanseri riski artıyor. Sigara ve alkol birlikte tüketiliyorsa akciğer ve yemek borusu kanseri riski büyük ölçüde artıyor.<br />
<br />
Asbest, benzen, kömür tozu, kömür tozu zifti, madeni yağlar, naftalin ve hardal gazı gibi maddelere maruz kalmak kanser riskini artırıyor.<br />
<br />
Bazı virüs ve bakterilerin kansere yol açması da mümkün. Hepatit B ve hepatit C virüsleri karaciğer kanseri riski yaratıyor. T lösemi virüsü lösemiye, HP virüsü serviks kanserine, Helicobacter pylori de mide kanserine yol açabiliyor.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">Riski azaltmak için neler yapılabilir?</span><br />
Kanser riskini azaltmanın en önemli yolu sağlıklı bir yaşam tarzı edinmek. Sağlıklı beslenme ve egzersiz oldukça önemli. Tabii sigara, alkol gibi maddelerden uzak durmak ve kanser riskini artıran etken ve maddelerden kaçınmak gerekiyor.<br />
<br />
Kanser riskini azaltmak için günlük diyette meyve ve sebzelerin oldukça fazla tüketilmesi gerekiyor. Bazı meyve ve sebzelerin kanser riskini düşürmede etkili olabileceği de kabul ediliyor. Yeşil yapraklı sebzelerde bulunan folik asitin kolon kanseri riskini, domateste bulunan likopenin ise prostat kanseri riskini azaltabileceği uzmanlar tarafından kabul ediliyor.<br />
<br />
Diyetteki antioksidanların kansere karşı koruyucu etki gösterdiği düşünülüyor. A, C, E, B6, B12 vitaminleri folik asit ve niasinin kanserden korunmada etkili olabileceğine dair veriler var. Bazı araştırmalar söz konusu maddelerin eksikliğinin DNA sarmalında radyasyonun yol açtığı bozulmalara benzer bozulmalar yarattığını gösteriyor. Yine beslenmemizdeki eser elementlerden olan çinko, selenyum, demir ve bakırın bağışıklık sistemi üzerinde önemli etkisi olduğu biliniyor. Ayrıca bu elementler yapısına girdikleri enzimler aracılığıyla antioksidan etkiye de sahip oluyorlar. Ancak söz konusu eser elementlerin azlığı kadar fazlalığı da birtakım sorunlara yol açabiliyor. O nedenle mineral ve vitamin içeren ilaçları bilinçsizce kullanmamak ve doktora danışmakta fayda var.<br />
<br />
Söz konusu vitaminlerin ve eser elementlerin yeterli miktarda alınması için yeşil sebze ve meyveleri bol bol tüketmek gerekiyor.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">Kaynaklar</span><br />
- Bilim ve Teknik Dergisi, Kanserle Savaş, Özel Ek, Hazırlayanlar; Doç. Dr. Ferda Şenel, Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi, Prof. Dr. Beyazıt Çırakoğlu, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, TÜBİTAK Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Araştırma Enstitüsü, Şubat 2003<br />
- Bilim ve Teknik Dergisi, Beslenmenin Evrimi, Özel Ek, Hazırlayan; BDT Araştırma Grubu, Kasım 2004<br />
- Ulusal Gıda ve Beslenme Stratejisi Çalışma Grubu Raporu, Devlet Planlama Teşkilatı, Yayın No: 2670, Mart 2003<br />
- Kanser ve Beslenme, Dr. Gülseren Ünsün, İnkılap Yayınları, 2003</div>Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-14330404041193942432010-11-11T11:22:00.001+02:002010-11-11T11:24:21.091+02:00Mengen Pilavı<span style="font-weight:bold;">Malzemeler:</span> 2 bardak pirinç, 3 bardak et suyu, 150 gr. tereyağı, 250 gr. kuzu eti, 250 gr. mantar, 2 domates, 2 sivri biber, 4 dal taze soğan, karabiber, tuz.<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Yapılışı:</span> Pirinçleri yıkayıp süzün. Mantarları, domatesleri, sivri biber ve taze soğanı ufak parçalar halinde doğrayın. Tereyağını tencereye koyarak eritin, eti ilave ederek kavurun. Ardından mantarı, karabiberi, tuzu, soğanı ve domatesi ilave ederek karıştırmaya devam edin. Karışıma et suyu ve pirinci ekleyerek kaynamaya bırakın. Suyunu çektikten sonra kısık ateşte kısa bir süre daha bekleyerek pilavın demlenmesini sağlayın.Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2438190332910053385.post-53201718712060601302010-11-11T11:19:00.002+02:002010-11-11T11:25:10.058+02:00Düğün Pilavı<span style="font-weight:bold;">Malzemeler:</span> 2 su bardağı pirinç, 3 bardak su, 1 bardak haşlanmış nohut, 300 gr. kavrulmuş et, 150 gr. tereyağı, tuz.<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Yapılışı:</span> Önceden ıslatılarak bekletilmiş pirinçleri yıkayıp süzün. Tereyağını bir tencerede eritin, pirinçleri içine dökün, birkaç defa kaşıkla döndürerek kavurun. Haşlanarak kabukları çıkartılmış nohutları katın ve biraz daha kavurun. Suyu da ekleyerek kısık ateşte pişirin. Pilav suyunu çektiğinde ocağı kapatarak demlenmesi için tencerenin üstünü pamuklu bir bezle kapatıp bir süre bekletin. Pilav demlendikten sonra kavrulmuş eti pilavın üzerine koyarak servis edin.Mebruke Bayramhttp://www.blogger.com/profile/18265591416193861777noreply@blogger.com